Gönderi

Aydın'a geldiğimizde talihsiz oğlum Alpaslan lise birinci sınıftaydı. Kalbinden hasta olmasına rağmen çalışarak sınıfını geçmişti. Fakat çok üstün bir müzik kabiliyeti vardı. Bana şiir yazdırarak bestesini yapardı. Otuzbeş kadar bestesi vardı. Mükemmel keman, saz, fülüt, mandolin ve piyano çalardı ve piyano dışında çaldığı müzik aletlerinin hepsini almıştım. Onun müzik aletlerini çalmasına heveslenen Gülsün ve Türkhan da müziğe meraklanmışlardı. Hatta Gülsün mükemmel keman, mandolin ve fülüt çalmasını öğrenmişti. Türkhan'da çok güzel fülüt çalıyordu. Gülüş, 1968 senesinde Aydın'a geldiğimizde üç yaşındaydı ve hep Alpaslan'ın kollarında ve kucağındaydı. Daha konuşmaya başladığı ilk zamanlarda Alpaslan diyemediğinden ona (Abada) diyordu. Birbirlerini çok seviyorlardı. 1968 senesinin Eylül ayı başlarında kalbinde yeni krizler başladı. Onu Ankara, İstanbul ve İzmir'de meşhur kalb bilgini profesörlere kadar götürdüm. Hiçbir masraftan çekinmedim. Fakat bir türlü ameliyat yapmak cesaretini göstermediler. Nihayet 1968 senesinin Eylül ayının 25'inde okulların açılacağından birgün önce yani 24 Eylül'ü 25'e bağlayan gece oğlum vefat etti. Evimiz aylarca yas içinde kaldı. Mezar taşına şu dörtlüğü yazdım: "Bestelerin senden bize nişane Babacığını ettin deli divane Mezarın mum ben zavallı pervane Etrafında dönüyorum Alpaslan" Aradan otuz seneye yakın bir zaman geçmesine rağmen evimizde hâlâ onu hatırlıyor ve üzülüyoruz.
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.