1980-2001 yıllarında Afganistan'da yaşayan bir kadın düşünün. Hiçbir hakkı bulunmayan, daha çocuk yaşta evlendirilen bir kadın... Kadınlığın annelikle ölçüldüğü, çocugun cinsiyetine ve sayısına göre statü kazandığı, dünyalarının bir burkaya sığdırıldığı, eğitim, sağlık, seyahat ve en önemlisi yaşama hakkının bile olmadığı zamanlar. Ve bir de savaş varsa...
Kadınlar asla anlaşılmadı. Önemsenmedi. Sadece istendi. Çünkü kadın yaratıldığından beri et ve kemik parçasından ibaret görüldü. Şimdi ne değişti bilmiyorum. Kitaptan farklı olarak kadınlar kocasından izinsiz, burkasız sokağa çıktığı için değil, hatta herhangi bir sebep için de değil. Öylesine öldürülüyor. Başak Cengiz gibi mesela hemde kitaptaki gibi kırbaçla değil samuray kılıcıyla. Çok daha vahşileştik. Bu ülkede hâlâ onbinlerce Meryem var. Bu ülkede sayısız Azize var. Leyla var. Bu ülke de hala dili kesilmiş milyonlarca kadın var. Bir şey değişmedi. Bin şey eklendi. Binlerce şey...
Kitap tam da bu dili kesilmiş kadınların sesi olmuş. Savaşta bile en çok ızdırabı çeken kadınlar. Bunu harika işlemiş yazar. Savaşta bile erkek olmak isterdim diyeceksiniz kadın arkadaşlarım. Erkekseniz ölmezsiniz, Erkekseniz tecavüze uğramazsınız çünkü. Erkekseniz korkmazsınız. Ben kadınım. Ve korkuyorum. Kendi evimde 40 kilitle kilitlediğim kapının arkasında bile korkuyorum.