Gönderi

müthiş...
Peygamber dosta vasil olunca, Bilal gibi, ezan okuyamaz hale gelip firakın narıyla yârin olmadığı diyarı terk eylemek. Yar, rüyasında "gel ey dost bizi ziyaret et deyince mesafeleri yıldırım gibi aşmak. Yar istedi ya gelmemi diyerek eski şevk ile ezan okumaya yeltenmek. Sıra sevgilinin adına geldiğinde nutkun tutulup, gözde yaşların tutunamamasıydı yâre dosdoğru sevda. İnsanı hazret yapan haslet, vefadan başkası değildir. Değil mi ki insanın ilk ahdi vefalı olabilmek. Bezmi elestte "elestü bi rabbiküm" hitabına bela diyen ruhlarımız değil miydi? Ruhlarımız bela demeyle belaları kabullenmemişler miydi? Evet, sen bizim rabbimizsin sen bizim dostumuzsun diyerek aşk davasına kalkışan bizden başkası mıydı? Resulü Kibriya "Allah'ı ve beni seven belalara karşı hazırlıklı olsun" diyerek bunu dillendirmişti sözü öz ederek. Aşk eri Mevlana ise bu nükteyi, "aşk davaya benzer cefa çekmek ise şahide, şahitsiz davayı kazanamazsın" diyerek ele almıştı. Günümüzde batı toplumunun bunalıma müptela olmasının sebebi davayı inkar etmesinden ileri gelmektedir. Davayı inkar eden aleyhine şahitlik edecek olanı hiç ağırlamak ister mi? Dostsuz kalan bir şeye düşman olmadan yaşayamaz. İslam toplumunun mülkü olamaz bunalım. Sebebi ise ahde sadakattir. Ahit ise bela demeyle maşuğa aşık, dosta dost olabilmek. Kahrında hoş lütfunda hoş diyebilene her tezat bir değil midir?
Sayfa 26
·
1.123 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.