İlkokuldaki çocuk üniversitedeki profesörü tenkit edebilir mi?
Edemez.
Neden?
“Hocam artık bu soru da sorulur mu?”
İnsaf yahu! O çocuk, bu profesör!
“Ama bu çok çalışkan bir çocuk, ilkokulun birinci sınıfında teşekkür almış.”
Ne alırsa alsın. Bin tane teşekkür alsa daha çok fırın ekmek yemesi lazım. Fırınlara çok ekmekler atılacak, o ekmeklerden çok satın alacak, o çocuk o ekmeklerden çok yiyecek, uyuyacak da büyüyecek, ondan sonra adam olacak. Öyle kolay mı? İnsan birdenbire adam olmuyor ki!
Ben bazen çocukların çenesini tutuyorum; “Nerede sakalın?”diyorum. Şaşırıyor. Büyüyünce çıkacak, hemen çıkmaz ki! Sakalı birden çıkmaz, yavaş yavaş çıkacak.
Onun için Kur’ân-ı Kerîm’in mealini okuyup da müçtehidliğe kalkma! Haddini bil, kenarda dur! Yüzme bilmeyen insan gidip de Karadeniz’in ortasına atlamaz. Karadeniz bu, şakası yok! Sahil-
de olanları bile alıyor, yutuyor. Oyuncak değil.
Onun için Kur’ân-ı Kerîm’de münakaşa etmeyin.
“Peki hocam, dinimizi nereden öğreneceğiz?”
Dini en iyi bilen, en takvâ sahibi, en salâhiyet sahibi alimlerin kitaplarını okuyacaksın, oradan incelikleri anlayacaksın.