“Hiçbir şey istemiyorum” demiştim ve anında manzara kartpostal çiğliğinden sıyrılmış, yaradılışın ilk gününden kalma bir ışıkla parlamıştı, yol kenarındaki tozlu otlar bile.
Yine bir keresinde yatağımda hasta yatarken, gerçekleştiremediğim amaçlar yüzünden içim fıkfık ettiğinden bu mecburi tembelliğin tadını çıkarmazken, kendi kendime “hiçbir şey istemiyorum” demeyi hatırladım.
O anda yaprakların moru içimi öyle bir doldur ki daha önce renk neymiş bilmediğimi hissettim.
Zihnimin bir ifadeye, sadece kelimelerden ibaret olan bir şeye rastgele söylenmiş bir söze bu kadar çabuk tepki vermesi tuhaftı, hele de itina ile arzulanmış niyetlere karşı direnirken.