Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

312 syf.
9/10 puan verdi
Peygamberin Son Beş Günü
Edebiyatın hemen her türünde kitaplar yayınlanmış olan Tahsin Yücel çoğu zaman ilgiyle okuduğum ve saygı duyduğum bir kalem; gel gelelim özellikle eleştiri ve kuram kitaplarındaki inanılmaz ağır dil ile kelime seçimleri ile barışamadım gitti. Kendi içinde kendinden olanları eleştirmede cimriliği bilindik sol cenaha dönük ironi yüklü eleştirileri ile Yücel daha bir dikkatimi çekmiş, ne yalan söyleyeyim kalemini daha bir sever olmuştum. ‘Akla gelen başa gelir’ misali Yücel’in de bu romanı hasebiyle epey bir başı ağrıdı. Başına gelecekleri kestiren Yücel’in romanının başına ‘Zorunlu Bir Açıklama’ notundan da yazarda bir ön alma çabası, tepkileri yumuşatma endişesi seziyoruz. Sınırsız özgürlük, kural tanımazlık ve içi boşalmış devrimcilik hayallerinin faturasını kimlerin nasıl ödeyeceğini, sıradan görünen hata ve yanlışların ne denli büyük neticeler doğuracağını sola solcu bir yazarın kaleminden anlatan etkileyici, sarsıcı bir roman ‘Peygamberin Son Beş Günü’. Hasılı; Tahsin Yücel’in ‘Peygamberin Son Beş Günü’ son derece önemli, üzerinde etraflıca düşünülmesi ve dersler çıkarılması gereken, aynı zamanda ödüllü bir romandır da… Girişte verdiğimiz anekdotları somut hale getirme noktasında romanın vaka örgüsünü hatırlamakta ziyadesiyle fayda var. Fehmi Gülmez ve Rahmi Sönmez yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen iki sıkı dosttur. Her ikisi de devrimci olmaya karar vermişlerdir çeşitli meşgalelerden sonra. Hatta devrime hizmet etme amacıyla Fehmi Gülmez eleştirmen, Rahmi Sönmez ozan olmaya karar verir. Devrimin, devrimcinin neyin nesi olduğuna dair tamamlayıcı bilgiler romanın hemen başında yer alır. İki arkadaşın da ilgi duyduğu, Marksizm ve devrimcilik gibi konularda kendilerine akıl veren, konuşmalar yapan Feride’nin, Rahmi Sönmez’in kendisine yazdığı şiirlere karşı takındığı tavır ipuçları barındırır dikkatli okur için; “gerçek bir devrimci böyle bireysel duygularla zaman yitirmez; bizim kendi aramızdaki duyular da ikimizden başka hiç kimseyi ilgilendirmez. Senden rica edeceğim benim için yazma bir daha.” Rahmi’nin ‘Şiirleri senin için yazdığım çok mu belli?’ şeklindeki sorusuna verdiği cevap daha ağırdır Feride’nin; “Belli olmuş, olmamış orası önemli değil; benim hoşuma gitmeyen yirminci yüzyılın ortalarına geldiğimiz şu günlerde devrimci bir ozanın aşk şiirleri yazmaya kalkması.’ Bu diyalogdan da anlaşılacağı üzere ‘Peygamberin Son Beş Günü’ yavaş yavaş, sindire sindire, üzerinde düşüne düşüne okunmalı, göndermeler ıskalanmamalıdır. Feride’nin devrim nutukları, tanışılan yeni çevreler derken nihayet Rahmi Sönmez arzusuna kavuşur ve Feride ile evlenirler. Tam da bu süreçte Rahmi Sönmez’e ‘Peygamber’ diye lâkap takılması ve bunun benimsenmesi ruhunu okşar, devrimci olma yolunda daha bir kararlı hale gelir. Rahmi’nin abartılı devrimcilik yorumlarına, çoğu zaman yanlış anlamasına, zamanın gerisinden işleyen kafa yapısına Tahsin Yücel sık sık bıyık altından güler, dalgasını geçer. Öte yandan İki arkadaş için gerçek hayat, Feride’nin anlattığı Marxçı dünyadaki gibi işlemez. Rahmi geçimlerini sağlayabilmek, Feride’ye de bakabilmek için bir bankada çalışmaya başlar, Fehmi de bir şirkette çalışmaya… Tam da çocuklarının olacağını öğrendikleri bir zamanda Rahmi Sönmez’in, nam-ı diğer ‘Peygamber’in karısı Feride ölür. Doğan kız çocuğunun adını Feride koyar Peygamber. Kızının iyi bir devrimci olması namına elinden gelen her şeyi yapar, hatta Feride için özel bir sosyalist destan bile yazar. Gel gelelim Feride fakirleri küçümseyen, bakımlı ve zengin insanları önemseyen biri haline gelmiştir. Bu durum öyle ileri boyutlara varır ki, babasıyla yaşadıkları evden utandığı için arkadaşlarını eve çağıramamaktadır, bu yüzden babasına başka bir eve taşınmayı teklif eder, aksi halde kendisinin evi terk edeceğini vurgular. Babası bu teklife yanaşmayınca Feride dediği gibi de yapar: Nişantaşı’nda zengin ama yaşlı bir adamla birlikte kalmaya başlar. Feride hamile olduğunu öğrenir ama adamın işleri bozulmaya başlamış, para da suyunu çekmiştir. Doğacak çocuğa rağmen adamdan ayrılır, çocuğu da doğurur. İlerleyen zamanlarda Amerikalı bir zenciyle tanışan Feride onunla Amerika’ya gitmeye ve orada yaşamaya karar verir. Fakat ortada bir sorun vardır. Zenci, artık üç buçuk yaşındaki çocuğu yanlarında istemez. Feride de tereddüt etmeden babasına, yani Peygamber’e bırakır ve ardına bile bakmadan Amerika’ya gider. Aceleden, çocuğun adını bile babasına söylememiştir. Peygamber, ‘Nazım ‘adını verir torununa. Entrika entrika üstüne gelir… Arkadaşı Fehmi’nin eski karısı Zarife, Peygamber’in yeni sevgilisi olmuştur, Nazım’a birlikte bakarlar. Bir süre sonra Zarife’nin ölümü Rahmi Sönmez’i sarsar. Yakın arkadaşlarından Mujik Necmi’nin trajik ölümü de hemen arkasından gelir. Necmi’nin mezar taşında yazan ifadeler Marksist ve sosyalist dünyanın dine yaklaşımına örnektir; “O mükemmel bir kafa mükemmel bir yürek. Yumruklarıyla erkek, gözleriyle çocuktu. Hudutsuz ve Allah’sız bir baştı o. Yoldaştı o…” Nitekim Peygamber de devrime hizmet için ozanlıktan incelemeciliğe geçecek, devrimci kimliklerinden dolayı hapse düşenlerin analizini yapacak ve istatistiklerini tutacaktır. Ne de olsa onlara göre onurlu bir yaşam sürmenin madolyonu hapse girmek, polisle çatışmaktır. Romanda kapitalin parçası diye köprülerden geçmekten imtina etme gibi ilginç anekdotlar oldukça mizahi. Hasılı velkelam Tahsin Yücel roman boyunca devrimcilerle dalgasını geçmeye devam eder. Bu arada genç Nazım da suç işlemeye başlar, polis takibine girer. Peygambere göre dünyada işlerin bozulma sebebi Marx’ı terk edilmiş olmasıdır; Nazım’a göreyse büyükbabasının hayatı koca bir palavradan ibarettir. İlk bölüm Nazım’ın polis tarafından yakalanması ve tutuklanmasıyla son bulur. Romanla aynı adı taşıyan ikinci bölümde kişiler kadrosu azalır, vaka tek boyutlu akmaya başlar. Kadroya eklenen Meryem adlı bir hayat kadını dışında romanın başında etkin bir role sahipken sonrasında pek ortalarda görünmeyen Fehmi de romanın sonlarında ortaya çıkacaktır, değişmiş statüsü ve tavan yapan kudreti/çevresiyle. Peygamber, romanın kalan kısmında torunu Nazım’ı bulmaya çalışacak, her yerde onu arayacak, polisle bile tartışmalara girmekten çekinmeyecektir. Buralarda rüyalar, hayaller, gerçekler karışmış vaziyette, iç içedir. Sefil vaziyetteki Peygamber’in düştüğü durumlar okura önceki bölümleri film şeridi gibi hatırlatır ve hüzünlendirir. Tahsin Yücel’in romanına bu beş günlük yoğun arayış sürecini çağrıştıran bir isim vermesi, bu bölümün ne derece özenle yazıldığının ve önemsendiğinin delili. Finaldeki ölümler ise devrimciliğin ölümünü çağrıştır. &&& Tahsin Yücel ‘Peygamberin Son Beş Günü’nde ciddi gerçekleri ironi ve mizahı kaynaştırarak başarılı bir sentezle ortaya koyuyor. Mesajlarını dikte etmeden, baskı kurmadan etkili bir şekilde vermeyi başarıyor. Başta da vurguladığım gibi solun kendi içinden eleştirilmesi pek görünen bir durum değil; Tahsin Yücel bu minvalde etkili bir adım atıyor, söylediklerinin karşılık bulup bulmadığını günümüzü dikkate alarak okurun takdirine bırakıyorum. Romanın can sıkıcı yönü Tahsin Yücel’in kelime seçimleri, dile tutucu ve tutmamış bir pencereden bakmada inat etmesi. Mustafa Kemal hatasını anladı, vazgeçti; Tahsin Yücel direndi hayatı boyunca. ‘Peygamberin Son Beş Günü’nde; “eyrişim, tinsel, us, oluntu, özdekçi, devini vd.” gibi kelime, kavram ve tamlama kullanımı rahatsız edici düzeyde. Söz konusu çevrenin bayraktar kelimelerinden ‘kenter’ de sıkça tekrarlanıyor. Tahsin Yücel’in ‘Peygamberin Son Beş Günü’nü her iki kesim de dikkatle okumalı: bir taraf sol çevreleri ve takıntılarını daha iyi tanımak, anlamak ve unutmamak adına, sol da kendi muhasebesini ve özeleştirisini yapmak için …
Peygamberin Son Beş Günü
Peygamberin Son Beş GünüTahsin Yücel · Can Yayınları · 2010694 okunma
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.