İzlerken Akif’in o mısralarını geldi hatırıma;
“Onların nöbeti geçmiş, sıra gelmişti bana
Yol tuttum yalnızca doğruca Türkistan’a
Gece gündüz yürüdüm bulmak için Taşkent’i
Geçtiğim yerleri saymaya gerek yok şimdi
Uzanıp sonra Buhara’ya Semerkand’a kadar
Eski dünyada bakındım ki ne alemler var
Sormayın gördüğüm alemleri hiç söylemeyeyim
Hatırlamak metanetemi sarsar da kan ağlar yüreğim
O Buhara, o mübarek, o muazzam toprak
Horlamanın koynunda uyuyor kendinden geçmiş olarak
İbn Sinalar doğurmuş o topraklar asırlardır
Şimdi tek çocuk vermiyor kucağına ilmin, ne kısır
Dünyanın rasathanesi o Semerkand bile
Öyle dalmış ki hurafelere o geçmişiyle
Ay tutulmuş “Kovalım şeytanı kalkın! ” diyerek
Dümbelek çalmada binlerce kadın, kız, erkek
Ya tutuculukları? Hiç sorma, nasıl maskaraca
O, uzun hırkasının yenleri yerlerde, hoca
Hem dine saldırmakta rastlanmaz benzerine
Hem ne söylersen dokunur hemen dinine
Milletin hayrına ne düşünürsen: Bid’at!
Şeriatı bozmak ve rezil etmek-haşa-sünnet!
Ne Allah’tan sıkılır ne peygamberden
Bu ilimsiz hocalardan, bu beyinsizlerden
Çekecek memleketin hali ne olmaz düşünün
Sayısız medrese var gerçi Buhara’da bugün
Okunandan ne haber? On para etmez fenler
Ne bu dünyada soran var ne ahirette geçer
Çin’de, Mançurya’da din bir görenek başka değil
Müslüman unsuru gayet geri gayet cahil
(Safahat; Süleymaniye Kürsüsünde)