Gönderi

·
Not rated
Kitabı okurken aklıma İsmet Özel'in 'tez kızaran güllerden kendini sakın' mısrası geldi. İdeallerini hevasına kurban eden baş karakterin kişiliğinin yavaş yavaş fakat dehşetli dönüşümünü ve finalde kaçınılmaz 'ezeli mağlubiyetini' konu ediniyor. Genç ve istidatlı ressam bir gün gözleri ön planda olan neredeyse canlı görünen bir portreyi sanki iradesi yokmuşçasına cebindeki son parayla alır ve evine götürür, portre mistik tarafıyla da artık ressamındır, ilk gece kâbuslarla geçer ertesi gün ev sahibi kira borcu için kapıya polis eşliğinde dayanır ve kirasını ödemesini ister, konuşma sırasında polis tesadüfen gözleri capcanlı duran portreyi görüp eline alırken çerçeveyi kırar, çerçeve arasından içi yüklü miktarda altın olan bir paket düşer, olaylar tamda bundan sonra başlar, idealist ressam o parayla şehrin en gözde yerinden daire tutar, yeni elbiseler alır, bu bir nevi eski sefaletinden bir çeşit intikam almadır Sonra şehrin aristokrat sınıfından olan insanların portrelerini ücret karşılığında çizmeye başlar fakat kendi anlam dünyasını zihninde oluşturduğu kompozisyonu portrelere yansıtmasına, ücreti veren insanlar engel olur. Olanı değil olmasını istediği şekilde portrelerini çizmesi gerektiğini dikte ederek. Bu ücret karşılığında kendinden, ilkelerinden, ideallerinden ilk vazgeçiştir, sınır ihlaline ilk göz yumuştur ve tarih bu ilk sınır ihlaline göz yummanın sayısız mağlubiyetler doğurduğuna defaatle şahit olmuştur. İnsanlar kendilerini iyi hissettiren yalanlara çok fazla prim verdiği için kısa sürede popüler olan ressam, popüler kültür dininin kutsanmış şövalyesi olmuştur artık, gazetecilere para karşılığında kendisini öven yazılar yazdırıp ününe ün katmış hatta kendisinin yazdırdığı ısmarlanmış haberleri okumaktan keyif alacak kadar kendinden uzaklaşmıştır. Söylemleri artık daha sivridir, bunu haksız elde edilen pozisyonunu meşrulaştırmak isteyen hemen herkesin yaptığını biliyoruz. Usta ressamlar gerektiğinden fazla önem verilen basit ressamlardır, bir ressam ürününü ne kadar kısa sürede tamamlıyorsa o kadar önemli ve bilge bir ressamdır, Rafael gibi ya da Da Vinci gibi aylarca bir resim üzerinde çalışmak, bu kadar emek vermek yeteneksizliğin göstergesidir onun için. Burada kibrin öncelikle geleneğe savaş açmasına bir vurgu olduğu söylenebilir! Günümüzde de farklı olduğunu göstermek, popüler olmak için ilk olarak herhangi bir alandaki geleneksel olan herşeye karşı taarruz eden kibir budalalarına ma'ruz kalmıyor muyuz? Neyse hikayeye dönelim, kendini engin ve yetgin gören ressamımız gün be gün yeteneklerini öldürdüğünü farkedemeyecek kadar körleşiyor, onun için her şey artık daha fazla para olmuştur, kazanabilecek başka hiçbir şeyi kalmadığı için artık çokda cimridir. Ve işte ölüm; kumdan kalenin yıkılışı: Sanat camiasının toplandığı bir sergide herkesin gözü bir resim üzerindedir, tüm ressamlar eleştirmenler hepsi bu eşsiz ve farklı resim önünde pür dikkat hipnoz edilmiş gibi odaklanmıştır, o sırada salona giren ana karakterimiz bu resmi görür, herkes ne söleyeceğini merak ederken, o bu muazzam eserin eski arkadaşına ait olduğunu farkeder ve kıskançlığından o ortamdan kaçar; insanların gözünde en iyi olarak kalabilmek için, tüm servetini en iyi sanatsal çalışmaları alıp onları parçalayarak tüketir, zira kibir hakikati görünce aklı öldürüp duyguyla hareket etmeyi salık veren ve tedavisi mümkün olmayan hastalık gibidir, Chartkov (ana karakter) daha fazla dayanamayıp kıskançlığın ihtirasıyla ölür. Hikâyenin ikinci bölümünü de siz okuyun bana ne, yazmaktan yoruldum (: Şaka şaka kısaca ikinci bölüm o içinden paralar çıkan portrenin kime ait olduğunu şeytani ruha sahip bir adamın, insanları nasıl menfi anlamda etkileyip ruhlarını emdiğini anlatıyor. Şimdilik selametle..
Portre
PortreNikolay Gogol · Remzi Kitabevi · 20191,205 okunma
·
94 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.