Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

George Orwell, kendisine totalitarizmle ilgili bir soru yönelten Noel Willmett’e yazdığı bir mektupta tam olarak 1984’ü neden kaleme alacağını anlatıyor: “Sevgili Willmett Bey, Mektubunuz için gerçekten teşekkür ederim. Totalitarizm, lidere tapmak ve benzerlerinin gerçekten yükselişte olup olmadığını sormuş ve güncel olarak bu ülkede veya Birleşik Devletler’de revaçta olmayışlarıyla durumu örneklendirmişsiniz. Belirtmek durumundayım ki, dünyanın tamamını göz önünde bulundurarak bu şeylerin yükselişte olduğuna inanıyor ve belki de bundan korkuyorum. Hitler şüphesiz ki yakında ortadan yok olacak, fakat bunun bedeli (a) Stalin’in, (b) İngiliz-Amerikan sermayedarların ve (c) bir sürü başka küçük çapta [Charles de] Gaulle gibi führerimsilerin güçlenmesi olacaktır. Dünyanın her yanındaki milliyetçi hareketler, ve hatta Alman iktidarına karşı direnişten kökenini alanlar dahi, anti-demokratik formlara evriliyor gibiler, ve kimi üstün-insanların (Hitler, Stalin, Salazar, Franco, Gandhi, De Valera gibi pek çok örneği var) çevresinde toplanarak, sonucun arada yapılan her şeyi haklı çıkartabileceği teorisini benimsiyorlar. Dünyanın her yanındaki hareketlerin güzergahı, merkezi ekonomilere doğru, yani ekonomik olarak bu sistem yürüyebilir, ama demokratik olarak organize edilmesi mümkün olmadığı gibi, bunun bir kast sistemi yaratması da kaçınılmaz olacaktır. Böylece, duygusal milliyetçiliğin korkutuculuğuna ve nesnel bir gerçekliğin var olmadığına inanma eğilimine sürükleniyoruz çünkü bütün etmenlerin, asla yanılmayacak bir führerin vaatlerine ve kehanetlerine uygun olması gerekiyor. Zaten tarih var olmamaya mahkum, başka bir deyişle, kendi zamanımızın, evrensel boyutta kabul görebilmesi diye bir şey söz konusu değil, ve fen bilimleri askeri gereksinimler insanları yaftalamaya yönelik olmaya başlayınca tehlike altında kalıyorlar. Hitler, Yahudilerin bir savaş başlattığını söylüyor, ve eğer ki hayatta kalırsa bu dediği resmi tarihe dönüşecek. Davası için iki artı ikinin beş ettiğini söyleyemez, çünkü kanıtlar bunun dört yapması gerektiğini söylüyor. Fakat benim korktuğum gibi bir dünya düzeni gelirse, yani 2 ya da 3 süper-gücün birbirini fethedemeyecekleri kadar güçlü olduğu bir dünya, iki artı iki führer istedi diye 5 olabilir. Bu, şu an görebildiğim kadarıyla, şu an ilerlemekte olduğumuz gidişat bu, lakin, elbette ki, süreci tersine çevirmek mümkün. Gelelim Britanya ve Birleşik Devletlerin bağışıklık gösteriyor olduğu karşılaştırmasına. Pasifistler falan ‘Biz henüz totaliter olmadık ve bu da umut verici bir semptom’ diyebilirler. The Lion and The Unicorn kitabımda da anlatığım üzere, İngiliz insanına ve özgürlüğü kısıtlamadan ekonomiyi merkezileştirme yetisine derinden inanıyorum. Fakat anımsamalı ki, Britanya ya da Birleşik Devletler asla yeterince denemedi, yenilgiyi ve ağır acıları tanımadı, ve iyi semptomları dengeleyen kötü semptomlar da var. Başlamak gerekirse, demokrasiye çürüten genel bir kayıtsızlık hâli var. Mesela, farkında mısınız, İngiltere’de 26 yaşının altındakilerin artık bir oy hakkı var, ve de o yaşlardaki insanların hatırı sayılır kısmı bunu pek önemsemiyor. İkinci olarak, şu bir gerçek ki, entelektüeller, sıradan insanlara kıyasla daha totaliterler. İngiliz’in mürekkep yalamış kesiminde Hitler’e karşı olanlar, bunu ancak Stalin’i kabullenerek yapıyorlar. Pek çoğu bir diktatörlük yöntemlerine, gizli polise, tarihin sistematik olarak yalanlanmasına ve benzerlerine hazırlar, yeter ki işler ‘bizim’ lehimize gelişiyormuş gibi hissetsinler. Yani henüz İngiltere’de faşizan bir hareketin olmadığı ifadesi, ziyadesiyle gençlerin şu an führerlerini başka bir yerlerde aradığı manasına geliyor. Kimse bu durumun değişmeyeceğinden, ya da sıradan insanların 10 yıl sonra entelektüellerin şu an düşünüyor olduğu gibi düşünüp düşünmeyeceğini bilemez. Umarım ki, öyle olmaz, hatta öyle olmayacaklarına güveniyorum bile, ama olursa eğer, bedeli bir mücadele olacaktır. Ne zaman biri her şeyin en iyisi için olduğunu savunuyor ve bu esnada semptomları göstermekten çekiniyorsa, o kişi totalitarizmin daha da yakınımıza gelmesine yardımcı oluyordur. Bir de dünyanın eğilimi faşizme yönelikken, neden savaşı savunduğumu sormuşsunuz. Kötünün iyisini seçmek diyelim – ve sanırım bütün savaşlar bunun üzerine kurgulu. İngiliz emperyalizmini sevemeyecek kadar iyi tanıyorum, ama Nazizm veya Japon emperyalizmi karşısında da desteklerim. Benzer bir biçimde, Sovyetler Birliği’ni Almanya karşısında desteklerim, keza bence Sovyetler Birliği geçmişinden bütünüyle kaçamıyor ve içinde hâlâ var olan devrimci fikirler, Nazi Almanyası’nın karşısında daha umut veren bir fenomen olmasını sağlıyor. Düşünüyorum ki, ve savaş başladığından beri bu düşüncem mevcut, yani 1936 ya da o civarlardan beri, varmaya çalıştığımız nokta, daha iyiye ulaşmak, ama daha iyi olması için, mütemadiyen eleştirel davranmalıyız. En içten dileklerimle,
George Orwell
George Orwell
·
250 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.