Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

158 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
43 günde okudu
Knut Hamsun, bu çarpıcı biyografik kitapta Kristiania şehrinde yaşadığı zorlu dönemi etkileyici bir dille anlatmaktadır. Genç yazarın tek geçim kaynağı, bir gazetenin yazı işleri müdürünün verdiği birkaç krondur. Birçok zaman beş parasız olan yazar yalnızlıkla, ilhamsızlıkla ve kaldığı odalardan kirasını ödeyemediği için atılma korkusuyla boğuşmaktadır. En dayanılmazı ise açlıktır. Açlık bedenini de zihnini de zayıflatmakta ve ona tarifsiz acılar çektirmektedir. Açlık ve sefaletin bir insanın ruh halinde ve kişiliğinde nasıl değişimler yaratacağını kitap etkileyici bir şekilde aktarır. İnsanlarla dalga geçer. Bir yandan da onlardan utanır. İncinen gururunu çeşitli yollarla tamir etmeye çabalar. Bir kadından hoşlanır ama onun karşısına parasız biri olarak çıkmaktan utanır. Açlık bedenini zorladığında normal şartlarda ahlaki olarak onaylamadığı işler yapar. Dolandırıcılıklar, yalanlar gibi... Karnını doyurduğunda ise bu işlerden pişmanlık duyar. Vicdanı onu rahat bırakmaz ve yaptıklarını telafi etmeye çalışır. Tekrar açlığa düştüğünde o telafi çabalarını da mahveder. İçsel muhasebesi bana ara sıra Raskolnikov'u anımsatmıştır. Neyse ki geri dönülmez bir suç -cinayet- işlemiş olan Raskolnikov'un aksine, yazarın suçları parasaldır. Tanrı'yla olan ilişkisi de zıtlıklar arasında gidip gelir yazarın. Hem ona muhtaçtır, hem ona bağlıdır, hem de isyan eder. Tanrı'nın onu niçin sefaletle sınadığını sorgular. Kitapta öyle bir sahne var ki okurken tesir etti ve nefesimi kesti. (spoiler olabilir) Yazar, sözde köpeği için kasaptan bir parça kemik ister. Kemiğin üstünde bir parça çiğ et vardır. Kasaba teşekkür edip kimsenin kendisini görmeyeceği bir yere giden adam çiğ eti yemeye çalışır. Midesi bulanır ve kusar. Tanrı'ya nefretle yakarır ve lanet okumaya başlar. (spoiler sonu) Bu sahneyi okurken aklıma Rabia'tül Adeviyye'yle ilgili bir kıssa geldi. Kafamda istemsizce bu pasajla o kıssayı kıyasladım. Kıssada, Rabia günlerdir açtır. Oruç tutmaktadır ve yoksulluğundan dolayı sadece suyla iftar etmektedir. Komşusu ezana yakın bir kap yemek getirir. Ancak Rabia mum getirmeye gittiğinde bir kedi yemeği yer. Mum yere düşüp söner. Ezan okuduğunda Rabia'nın eli titrer ve su da yere düşer. Rabia "Ah!" çeker ve gaipten bir ses gelir. "Bana ait derdini alayım, dünyaları ayağına sereyim, ister misin?" Rabia ise Tanrı'nın derdini dünyanın sefasına tercih eder. Her iki insanın da başına gelen benzer ama tepkileri farklıdır. Birisi yaşadıklarının Tanrı'nın onu sevmediğinin işareti olarak yorumlar, diğeriyse Tanrı'nın onu sevip dünyaya dalmaktan korumasının işareti. Bir tavırdan isyan, diğerinden aşk doğar. (Bu arada çileciliğe, yoksulluğun yüceltilmesine karşı olduğumu da belirtmek isterim. İnsan geçim sağlamak için çalışmalı, elinden geldiğince iyi şartlarda yaşamalıdır.) Behçet Necatigil'in muhteşem çevirisinden bahsetmemek de haksızlık olur. Kitabın edebi güzelliğini Türkçenin olanaklarını kullanarak bize ileten çevirinin usta bir kalemden doğduğunu okurken fark ediyorsunuz. Açlığın psikolojisinin bir nevi baş ucu eseri olan bu kitap, okunası, hatta bir grupla okunup üzerinde sohbet edilesidir.
Açlık
AçlıkKnut Hamsun · Varlık Yayınları · 201727,7bin okunma
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.