.
1974 - Amentü
İnsan
Eşref-i mahlûkattır derdi babam
Bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
Ama bir eylül günü
Bilek damarlarımı kestiğim zaman
Bu söz asıl anlamını kavradı
Geçti çıvgınların, çıbanların
Reklamların arasından
Geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
Kararmış rakamların
Yarıklarından sızarak
Bu söz yüreğime kadar alçaldı
Damar kesildi, kandır akacak
Ama kan kesilince damardan
Sıcak, sımsıcak kelimeler boşandı
Aşk için karnıma ve göğsüme
Ölüm için yüreğime sürdüğüm
Eczâ uçtu birden
Aşk ve ölüm bana yeniden
Su ve ateş ve toprak
Yeniden yorumlandı
Dilce susup
Bedence konuşulan bir çağda
Biliyorum kolay anlaşılmayacak
Kanatları
Kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
Yanık yağda boğulan yapıların arasında
Delirmek hakkını elde bulundurmak
Rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
Bana deha değil
Belgeler gerekli, kanıtlar, ifadeler
Resmi mühür ve imza
Gençken
Peşpeşe kaç gece yıllarca acıyan
Yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
Bilmezdim
Neden bazı saatler
Alaturka vakitlere ayarlı
Neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
Yazgı desem
Kötü bir şey
Dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
Tokat
Aklıma bile gelmezdi
Babam onbeşli olmasa
Meyan kökü kazarmış babam kırlarda
Ben o yaşta koltuğumda kitaplar
İşaret parmağımda zincir
Cebimde sedef çakı
Cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
Kafamda yasak düşünceler
Gide mesela
Kar yağarken kirlenen
Bir şeydi benim yüzüm
Her sevinç nöbetinde
Kusmak sunuldu bana
Gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
Resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
Oysa hergün
Merkep kiralayıp da kazılan kökleri
Forbes firmasına satan babamdı.
Budur
İşte bir daha korkmamak için
Korkmaz görünen korku
İşte şehirleri bayındır gösteren yalan
İşte mevsimlerin
Değiştiği yerde buharlaşan
Kelepçeler, sürgünler
Gençlik acılarıyla
Güç bela kurduğum cümle işte bu;
Ten kaygusu yüklü
Ağır bir haç taşımaktan
Tenimin olanca ağırlığı yok oldu
Solgun evler, ölü bir dağ
İyice solmuş dudak bile
Bir bir çınlayan ihtilal haberidir
Ve gecenin
Gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
Nisan ayları gelince vücudu hafifletir
Şahlanan grevler içinde
Kahkahalarım küstah
Bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
Marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
Gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
Biraz ağlayabilmek için
Fotoğraflar çektirir
Babam seferberlikte mekkâredir
İnsanın gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
Marşlara düşer
Belki birkaç şey açıklamak
Belki ruhların gölgesi düşer de marşlara
Mümkün olur babamı
Varlık sancısıyla çağırmak:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmiş minbere
Kâfir Yunan bayrak asmış
Camilere, her yere
Öyle ise gel kardeşim
Hep verelim elele
Patlatalım bombaları
Çanlar sussun her yerde
Çanlar sustu ve fakat
Binlerce yılın yabancısı
Bir ses değdi minarelere:
Tanrı uludur Tanrı uludur
Polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
Bense
Anlamış değilim böyle maceralardan
Ne Godiva geçer yoldan
Ne bir kimse kör olur
Yalnız coşkunluğu karşısında
İçlendiğim şadırvan
Nüfus cüzdanımda
Tuhaf ekmek damgası durur
Benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
Etin ıslak tadına doğru
Yavaş yavaş uyanmak
Çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
Hırsız cenazelerine bine bine
Temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
Korkak dualarından cibinlikler kurarak
Dokunduğum banknotlardan
Tiksinmeyi itiraz
Nakışsız yaşamakları
Silâhlanmak sanarak
Çıkardım boğaza tıkanan
Lokmanın hartasını
Çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
Halkı suvarmak için saçlarımda bin ırmak
Ihtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
Hazırmış zaten duvar
Sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola
Tutun ve yüzleştirin hayatları
Biri kör batakların çırpınışında kutsal
Biri serkeş ama oldukça da haklı
Ölümler, ölümlere ulanmakta ustadır
Hayatsa bir başka hayata karşı
Orada aşk ve çocuk
Birbirine katışmaz
Nasıl katışmıyorsa başaklara
Ağustos sıcağı
Kendi tehlikesi peşinden gider insan
Putların dahi damarından
Aktığı güne kadar
Sürdürür yorucu kovalamayı
Hanidir görklü dünya
Dünyalar içre doğan?
Nerde, hangi yöremizde
Zihnin tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
Ağzı bayat suyla çalkanmış
Çocuğa rahim olan
Parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
Takvim yapraklarının arasını dolduran
Nedir o katı şey ki
Gücü gönlün dağdağasını durultacak?
Hayat dört şeyle kaimdir, derdi babam
Su ve ateş ve toprak
Ve rüzgâr
Ona kendimi sonradan ben ekledim
Pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
Ham yüreğin pütürlerini geçtim
Gövdemi alemlere zerkederek
Varoldum kayrasıyla Varedenin
Eşref-i mahlûkat
Nedir bildim.
* youtu.be/wiW2xwh57oA
İsmet Özel
.
·
156 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.