Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
Spoiler var
Ivan Illyic, okulsuz toplum eserinde okul kurumlarının insanları yeteneklerine yabancılaştırdığını ve okulun kişisel yaratıcılığın özgür gelişimine engel olduğunu anlatırken bunları “öğretim araç gereçlerinin dokunulmazlığı, modern ıvır zıvırın bilinmezliğiyle paralellik gösteriyor” paragrafındaki cümleyle özetleyerek şöyle devam etmiştir: 1930’larda herhangi bir genç, arabasını nasıl tamir edeceğini bilirdi. Fakat günümüzde araba üreticileri telleri çoğaltmakta ve uzman tamircilerden başka hiç kimsenin arabayı tamir etmesine olanak tanımamaktadır. 1926’da Viyana’da doğan ama daha sonra ABD’ye yerleşen Ivan Illich bu eserini genel olarak ABD eğitim sisteminden temellendirmiştir. 7 bölümden oluşan eserinde sırasıyla neden okulsuzlaşmamız gerektiğinden bunu nasıl gerçekleştireceğimizi anlatarak ilerlemiştir. Okulsuzlaşmanın ilk adımı olan “okulu neden devlet kurumu olmaktan çıkarmalıyız” basamağında okulların, öğrencileri eğitim süreci ve gerçek yaşamı birbiri ile karıştırmak için yetiştirdiklerini, içine girildiğinde artık çıkılamayan bu kurumun zihni bulanıklaştırdığını öne sürmüştür. Belli konuları belli müfredatlarla öne süren okulların belli tarzda ve düşüncede insan yetiştirdikleri gerçeği üzerinde bolca durmuş, okulun önyargı ve ayrımcılığı yasallaştırdığını söylemiştir. “Bir çocuk, eşit nitelikte okul eğitimi hakkına sahip olmakla zengin bir çocuğun konumuna nadiren ulaşabilir. Aynı okula, aynı yaşta başlasalar bile fakir çocuklar, orta sınıf çocuklar için pekâlâ mümkün olan eğitim olanaklarının çoğundan mahrumdurlar. Bu avantajlar evdeki sohbetlerden ve kitaplardan, çocuğun hoşlanacağı tatil gezilerine ve hem okulda hem de okul dışında yer alabileceği farklı ilgi alanlarına dek uzanmaktadır.” Eğitimde eşitlik ve zorunlu eğitimi öne sürsek de bu cümlelerle mevcut düzen eğitimindeki eşitsizliği aktarmak mümkün. İkinci bölüm olan okulun fenomenolojisi kısmında anlatılanlarsa şöyledir: Okulu öğretmen bağımlı bir süreç olarak nitelendirmiş, yaşa özgü ve zorunlu bir öğretim kurumu olmasaydı “çocukluk” üretimden kalkardı tarzı beylik laflarda bulunmuştur. Geçmişe, okulun bu kadar da yaygın olmadığı zamanlara baktığımızda çocuk teriminin ne kadar da uzaydan bir sözcük olduğunu fark ediyoruz. Belli gelişim özelliklerini tamamlayan bireyler ailesine yardım etmekte ve onlarla ya da onlardan bağımsız çalışmaya başlamaktaydı, kimse onların yaşı daha küçük çalışamazlar demezdi çünkü gidebilecekleri okulvari bir kuruma sahip olmayan bireylerin evde oturması düşünülemezdi. Okulun yok oluşunun çocuklara bir özgürlük alanı sunacağı su götürmez bir gerçektir. En azından insan olabilme, ayrıştırılmama özgürlüğü… Sürecin ritüelleşmesi bölümünde, “öğrencilerin hepsi, sadece eğitim fabrikasının bir ürünü olan tüketicilerin bulunduğu ortamlarda mutlu olmak için akademik bir sürece dahil edilir.” fikrini vermiştir. Pratikten uzak, teorik eğitim fikrini eleştirmiştir. Tüketici, üretici tipi eğitimin yararsızlığını vurgularken her bireyin kendi okulsuzlaşmasından sorumlu olduğunun da üzerinde durmuştur. Daha az zehirli okullar yapmaya çalışmak yerine, bunu bir binayı 12. katından itibaren restore etmek gibi düşünebiliriz, temelden okulsuzlaşmayı vurgulamıştır. En çok etkilendiğim bölüm olan toplumsal kurumların görünümünde; önceden hapishanelerin geçici hizmetten ziyade ölüm, sürgün gibi durumlar gelişinceye kadar devam eden bir durumda oluşunun günümüzde tımarhane, bakım evi ve çocuk esirgeme kurumlarında da geçerli olduğunu, böylece kurumlar varoluşlarını mantıksal bir nedene bağladığını söylemiştir. Aynı şey okullar için de geçerli değil mi? Ebedi, zorunlu okullar... “Özgürlük paketlenmiş mallar arasında dilediğini seçebilmeye indirgenmiş” bir durumda ve eğitim kurumları da öğretmen çıkarlarına hizmet eder diyor Ivan Illıch. Bu durumdan kurtulmak için öne sürdüğü çare “öğrenme ağları”. Temelde büyük sosyal beceriler ve disiplin gerektirdiğine inandığım bu modelde insanlar benzerlerle eşleşerek, beraber çabalıyor, araştırıyor, öğreniyor. Bu modelde öğrenci teşvike değil sadece iletişim ağına ihtiyaç duyuyor. Çince öğrenmek istiyorsanız Çinli komşunuz ya da Çince öğrenen birilerinden destek alarak öğreniyorsunuz, okul kurumlarındaki gibi size gramerler dayatılarak öğretilmeye çalışılmıyor. Öğrenmenin temel kaynağı olan nesne kullanımının doğru ve yeterli yapılmadığından şikayetçi yazar. Öğrencinin haritayı, laboratuvarı, ansiklopediyi yalnız müfredatın kendisine ön gördüğü sıklıkta ve yerlerde kullanıyor olması bu araçları gerçek işlevinden saptırıyor. Okul bu nesneleri eğitim araç gereci olarak nitelendirirken günlük kullanımdan çıkarıyor. Illich genel kullanımdan çıkarmanın tamamen kullanımdan çıkarmaktan daha zararlı olduğunu da ekliyor. Ve tabii okula olan kızgınlıklarını çıkaracakları araç gereçler oluveriyorlar öğrenciler için… Benzerlerin eşleşmesi modeliyle şehirlerin kısıtlayıcı yaşam tarzında kalmış insanların pek çok potansiyelinin ortaya çıkacağını öne sürüyor. Bu sistemde gelişim dönemleri ya da yaş grupları temel alınarak bir program izlenmez, her öğrencinin kendine ait bir yolu olur. Bu da bir yerde bize nasıl düzene oturtup öğrenmenin gerçekleşeceği sorununu getirir. Düzenin sağlanmasının da ötesinde herkes gerçekten kendini tanır mı? Ne yapmak istediğini, neye yeteneği olduğunu bu derslere maruz bırakılmadan, çalışmak zorunda kaldırılmadan bilebilir mi? Üniversite sınavına hazırlandığım seneye kadar hep matematiğimin iyi olmadığını düşünmüşümdür. Bu sistemin içerisinde olsaydım matematik temelli eğitimlerden hep uzak duracağım için asla matematiğin bana göre olup olmadığını bilemeyecektim. Bunun gibi bir sürü örnekleme yapmak mümkün olmakla birlikte bu eğitim modeli bir sürü deneme yanılma ve gerçek bir disiplin, düzen ile var olabilir. “Okul, yaşadığınız topluma ihtiyacınız olduğuna sizi inandırmaya çalışan bir reklam ajansıdır” cümleleriyle Alfred Adler’in “yaşam demek, insanlara ilgi göstermek, bütünün bir parçası olmak, elden geldiğince insanlığın esenliğine katkıda bulunmaktır.” önermesinin sebebini temelleyip bizim aslında yaşamın amacı olarak gördüğümüz çoğu şeyi bize dayatıldığı için böyle gördüğümüzü açıklığa kovuşturan Illich’in bu eseri okuldan yola çıkarak yaşamın mihenk taşı olarak gördüğümüz birçok şeyin lüzümlu-lüzümsuz oluşunu bize sorgulatan bir eser olmuştur.
Okulsuz Toplum
Okulsuz ToplumIvan Illich · Şule Yayınları · 20183,928 okunma
·
147 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.