Gönderi

"Olmak ya da yok olmak... İşte asıl mesele bu... Acaba zalim lelegin okuna, taşına göğüs germek mi, yoksa bu mihnet deryasına karşı koyarak hepsine son vermek mi daha asil bir hareket olur? Ölmek: Uyumak... Hepsi bu kadar... Ve bir uykuyla bütün kalp ağrılarını, vücudun yakındığı bin bir tabii derdi dindirebilmek. İşte varlığımızın özlediği netice! Ölmek: Uyumak, uyumak! Belki bir rüya görmek... Ah, işte güçlük burada! Çünkü ruhumuz bu fani kalıptan sıyrılıp ölüm uykusuna daldığı an, nasıl bir rüya göreceğimizi kim bilir? İşte bizi düşündüren ve uzun ömür fela- ketine katlandıran bu. Yoksa kim, bir yalın hançerle hayata son vermek varken, zamanın darbelerine ve hor görmesine, zalimin zulmüne, mağrurun küstahlığına, reddedilmiş aşkın sızılarına, adaletin sürüncemesine, mevki sahiplerinin hakaretine, liyakat ehlinin liyakatsizler tarafından aşağılanmasına katlanır? Kim bu yüklere tahammül eder? Eğer o keşfedilmemiş, o sınırlarından hiçbir seyyahın geri dönmediği âlem, o ölümden sonraki şeyin dehşeti irademizi şaşırtmasa, ömrün meşakkatleri altında terler, inler miyiz? Bütün bunlar bize, bilmediğimiz fenalıklara atılmak- tansa, içinde bulunduklarımıza katlanmayı hoş gösteriyor. İşte hepimizi korkak yapan, bu şuurumuzdur ve işte bu endişeler, azim ve kararımızı solduruyor, tüketiyor; yüksek girişimler, bu sebepten dolayı, yönlerini değiştiriyor, faaliyet özelliklerini kaybediyorlar.
·
93 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.