Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

72 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Kitaba ismini veren Kızıl Veba, coronavirüs pandemisinin başlarında, henüz aşı ve ilaç çalışmaları net bir sonuç vermemişken coronavirüs hakkında çıkan söylentilere bemzer ilerleyen bir hastalık. Coronavirüsün yolda yürüyen insanların düşüp ölmesine sebep olduğunu iddia eden insanlar ve bunu gösterdiğini iddia ettikleri videolardaki gibi ilerleyen bir hastalık. Jack London, kendi yaşadığı dönemde hıyarcıklı veba denen bir salgının ortaya çıkışına tanıklık etmiş ve kitabın yazılmasında yazarın bu deneyimi etkili olmuş. Kitap tabii ki geleceği tahmin etmek ya da bir salgın durumundan tıbbi ve sosyolojik olarak birebir doğru hesaplamalar yaparak bahsetmek amacı gütmüyor, aslında kurgunun altında işlenen metin, insanların doğadan ne kadar uzaklaştığı, insanların doğaya etkisi ortadan kalkarsa her şeyin ne kadar çabuk eskiye döneceği, medeniyetin ne kadar yapay, bu sebeple korumaya muhtaç ve kırılgan olduğu. En azından ben anlatımdan bunu çıkardım. Biraz Sineklerin Tanrısı'nı hatırlattı bana. İnsanların üzerinde bir otorite olmazsa iyi ve ahlaklı davranmaya, belli sosyal kurallara uymaya devam ederler mi? Eğer yine de salgın hikayesinin gerçekçiliğine bakacak olursak, özellikle coronavirüs pandemisini yaşayarak deneyimlediğimiz, yanlış diyebileceğimiz bir kaç önsezisi var Jack London'ın olası bir pandemiyle ilgili. En çok dikkatimi çeken, uygar dünyada ezilen sınıfın buldukları ilk fırsatta nasıl da herkesin üzerine kaba kuvvetle çıkacağı ve onlara zarar vereceğiydi. Pandemide de gördük ki böyle bir şey olmuyor. Geçirdiğimiz dönemde genel anlamda zenginler iyice zenginleşirken fakirler iyice fakirleşti. İşe gitmesi gereken kişiler ya işlerini kaybettiği için, ya böyle bir pandemide çalışıp bir de hastalık kaptıkları için, ya evlerindeki çalışmayan, izole olabilen kişileri riske atmamak için sosyal ilişkilerinden ve hatta ailelerinden feragat ederek sıkıntı çektiler. İmkanı olanlarsa bu sıkıntıları çok daha hafif yaşadılar. Yanlış gelen ikinci önsezisiyse, hayatta kalan insan sayısı ile ilgili. 350-450 kişiden - ki bunların çoğu genetik akraba- yeni bir medeniyet kurulacağını ve eskisi gibi olabileceğimizi öne sürüyor. Hayvanlarda belli bir sayının (araştırdığımda elli yetişkin birey diye bir şey okudum ama aslında bu sayının hayvanların üreme hızına gçre değişmesi gerekir yani çok doğru bir bilgi alabildiğimi sanmıyorum.) altında birey olduğunda o türü nesli tükenmiş kabul ediyoruz. Çünkü yapay üreme yöntemleri kullanılmadığı sürece, türün, bu kadar az bireyle yeniden çoğalabilmesi imkansız görünüyor. Bir kere çoğu genetik akraba olduğu için bu insanlar arasında hastalıklı çocuklara sahip olma riski ve popülasyona erişkin birey katamama ihtimali çok yüksek. Ayrıca hayvan saldırılarına çok açık durumdalar. İnsanların üreme hızı da çoğu hayvana göre çok yavaş. Yani dünyada 350 insan kalsa ve hiç modern teknolojimiz olmasa, düşüncem o ki tekrar bu popülasyona asla gelemezdik. İlerişim kesildiği için olayları anlatan Granser sadece Amerika'da, hatta onun da sadece çok küçük bir bölümündeki olayları biliyor. Jack London olaylara Avrupa ve Amerika kıtası üzerinden yaklaşmış. Ancak iskandinavya gibi bölgelerde, insanların genellikle evlerde yalnız yaşadığı, nüfusun seyrek dağıldığı, izolasyonun kolay olduğu, ve hatta böyle bir hastalığın ortaya çıkması gibi risk durumları için tohum depolarının kurulduğu yerlerde, salgılar çok daha iyi kontrol edilebilir. Yani bence eğer ortamda böyle bir salgın çıksaydı, dünyanın en seyrek nüfuslu 10-20 ülkesi, kısa süre içerisinde dünyanın en çok bölgesine hakim olan ülkeler olurlardı. Tabii bu bölgelere gitmek isterlerse. Belki de risk alıp bu topraklara hiç gitmezlerdi. Hastalanan insanlardan kaçmaları, bazı kişilerin kendinş feda ederken bazılarının naşkalarına hastalık bulaştıracağını bile bile zorla onları yanlarına çekip giderken onların da başını yakması, bazı kimseler yakınlarında belirti görüldüğü anda onu bırakıp yola devam ederken kiminin, çocuklarını başkasına emanet edip ölmek üzere olan eşinin yanından ayrılmaması, bazı insanların hastalığı çekmemek için ilk belirtileri gösterdiklerinde kendilerini öldürmeleri, herkesin aymı durumda farklı tepkiler verdiğini tarafsız bir şekilde gösteriyor, çünkü esas kahramanımız salgın sırasında yalnız yaşıyor ve bu tarz kararlarla yüzleşmesi nadiren ve görece daha basit durumlarda gerçekleşiyor. Kimsenin seçimine doğru veya yanlış demeden, sadece 'kimi böyle yaptı kimi diğer türlü' şeklinde anlatılmış. Bu da insanı sorgulamaya itiyor. Ben ne yapardım? Eşim ölürken yanında kalır mıydım? Peki bunu çocuklarımı bırakmak pahasına yapabilir miydim? Kendi ailemi besleyememekten korksaydım, grubumdaki diğer insanlara ihanet edip yiyecekleri çalarak kaçar mıydım? Yolda vandallarla karşılaşsam, bize zarar vermelerini göze alamam diyerek öldürmeyi mi seçerdim yoksa henüz bir şey yapmamış, görece masum bir insana dokunmamayı mı seçerdim? Hangisini yapmalıyız?
Kızıl Veba
Kızıl VebaJack London · Türkiye İş Bankası kültür Yayınları · 202032,1bin okunma
·
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.