O sahici hüzün patlaması da ne kadar sade ve doğrudan; hiç bir şey hissetmemektense herhangi bir şey hissetmenin daha iyi olduğu, insanoğlunun bir şeyler hissetmesi gerektiği ve zaten hissetmek istediği, dahası hepimizin duyguya aç, sıcaklık arayan varlıklar olduğumuz ve tam da bu yüzden kırılma ya da aptal durumuna düşme pahasına bazı yerlere, bazı nesnelere, kokulara, sanata, gözyaşına, bitkilere, yazıya, hafızaya, müziğe, kötülüğe ve elbette diğer insanlara doğru çekilmekten çekinmediğimiz ve böyle yaparak da her birimizin sadece yeni değil aynı zamanda gerçek hayatımız olan iç dünyamızda gizlenmiş kişisel bir yol bulduğumuz bilgisi ne kadar takdire şayandı.