Gönderi

Bilincimizin merkezinde bulunan egomuzun, doğası gereği bencil, narsist, doyumsuz olan, kendi ölümlülüğüyle barışmayı beceremeyen, kariyer, statü, zenginlik gibi kurtarıcı güçlerle ilgili hayaller kurarak ölümü yok saymaya çalışan bir yapısı var. Doğduğumuz an çıkan bir dinamo gibi zıplamaya başlar ve son nefesinimizi verene kadar da dinlenme eğilimi göstermez. Ego doğuştan kırılgan olduğu için de ona her zaman endişeli bir ruh hali egemen olur. Huzursuzdur, ilgisi bir nesneden ötekine atlar, gerginliğini bastırmayı ya da başkalarıyla düzgün ilişkiler kurmayı beceremez. En sakin ortamlarda bile kendi dışında başka bir şeyle samimiyetle ilgilenmesini engelleyen, sürekli ben buradayım diyen, zalim bir endişe yumağının denetimi altındadır. Bir de egonun, acınası bir eğilimi vardır: O hep arzularının tatmin edilmek üzere olduğunu düşünür. Sükunet ve güvenlik hayalleri kurar sürekli: Belli bir iş kaparsa, bir insanın kalbini fethederse ya da maddi bir varlığa kavuşursa çektiği acılar son bulacaktır. Ancak hiçbir zaman gerçekleşmez, çünkü giderilen her endişenin yerini bir başkası alacak, tatmin edilen her arzu yeni bir arzuyu açığa çıkaracaktır. Budistlerin elde etme adını verdiği o acımasız döngü başlar.
·
118 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.