Ademin Havva'ya Yüzgörümlüğü“Sen benim sevimli intizarımsın
Kaderim, kederim, âh-u zârımsın
Sana sinsi yakarışlarla gelen
Sofrasında dehşet bulur, kan bulur
İhtiras üfleyip kâküllerine
Bir teline bile dokunan rüzgâr
Yüreğimin dergâhından kovulur
Haykırıyorum dağ yamaçlarından
Gül yaprakları arasından
Havva nerdesin
Birinci âdemim ben
Ey sürgünümde lodos
Gurbetimde karayel
Sen benim sevimli ihtirasımsın
Sana esrik bekleyişlerle gelen
Sınırları aşan bir isyan bulur
Toprağa süzülür uyku selleri
Derbeder bir can bulur, canan bulur
Haykırıyorum apartmanlardan
Metal yığınlarından
Çılgın avizeler, baygın ışıklar
Aynaların kahır çektiği odalardan
Havva nerdesin
İkinci âdemim ben
Sen benim sevimli intizarımsın
Geceye bağladın kirpiklerimi
Bizi mahkûm eden kurak iklimler
Güneş tutulması, çöl uykusudur
Benimdir iplik iplik çözülen bu kalp
Bu kalp bir inkılâb okyanusudur
Uğruna dağlara çıktığım zaman
Silahımın sevda kurşunlarıyla
Gerilla mektubu yazarım sana
Umut alev alev bir bulut olsa
Çekip çıkarırım zifiri kuyulardan
Salarım gözlerine ceylanlar gibi
Havva nerdesin
Gökte ararken
Isırgan tarlasında buldum resimlerini
Yürüdüğün zaman çocuklar ağlar
İzini arayan kaldırımlarda
Vitrinleri sarsan hayallerinle
Taşıyorsun soylu hazineleri
Antika sandıklara
Yürüdüğün zaman çocuklar büyür
Demet demet çiçek patikalarda
Ufuklara değen bakışlarınla
Taşırsın bulutları dua yağmurlarına
Ey kuruyan denizlerin anası
Sahilinde mağrur rıhtımları gezdiren
Bir bengisu havuzudur yüreğim
Bu havuzun sularında
Kirlenmemiştir duygularımız
İncir yaprakları sunayım sana
Papatyalar; sabır kanaryaları
Aydınlık kolyesi, kirpiklerimden
Ya da üzüm salkımları
Yeter ki çek bulutları geriye
Yıldızların kıskandığı yüzünden
Karanfil kokulu perdeyi indir
Tufan olsa, mahşer olsa beklerim
Bir ağacı siper edip kendine
Yüzüme kapama pencereleri
İsyana giriyor gözbebeklerim
Sağ elime alıyorum ağrıyan yüreğimi
Sol elimde biraz hüzün
Cennet deva ülkesidir yukarda
İnen perdelerin ardında güneş
Mutluluğun destanıdır sularda
Köprüleri arayarak içimde
Şehir kokan gri gelinliğinle
Küflü bodrumuna sessizliğimin
Geliyorsun demir ayaklarınla
Senin olsun yüreğim
Yeter ki, duvağını indir sensizliğimin
Her gün unutulan isimler gibi
Uzaklaşıyorsun hudutlarımdan
Avuçlarımda beliren
Elmas bir gerdanlık, zümrüt küpeler
Dönüyor, yürüyor, yaklaşıyorsun
Kalkıyor duvağın mevsimler gibi
Tel örgüler arkasından her mendil
Göçmen bir kuş olup uçuyor üzerimden
Hasret mendilleri yetseydi bana
Gönderinde bayrak dalgalandıran
Yüksek binalarla kucaklaşırdım
Ey şirin, ey beyaz bulutum benim
Cefa günlerinde umudum benim
Tel örgüleri parçalayarak
İnebilseydin yalnızlığıma
Sana Kafdağı'ndan çiçek taşırdım
Sen benim sevimli intizarımsın
Sana doğru akar bütün nehirler
Gece örter göğsündeki sırları
Yanına alarak hâtıraları
Ruhumu eziyor ve yakıyorsun
Kollarıma siyah gelinliğinle
Çaresizliğimi bırakıyorsun
Bu coşkuyu tarihten aldığımı
Bu tutkuyu akşam saatlerinden
Bil ki, kurumasın can pınarlarım
Önce şarkısıyla geliyorsun baharın
Sonra dönmeyecek asırlar gibi
Koynuna giriyorsun karanlıkların
Öyle duman duman bakma öteden
Kırağı düşecek yollarımıza
Bir kum saatinden boşanan kuşlar
Konacak ışıklı dallarımıza
Sen de çılgın düşmanlarla beraber
Vereceksin beni dünya kaygılarına
Sen de oyuncak gibi dokunacaksın
İçimdeki vuslat duygularına
Ellerimi tutabilseydin eğer
O kıvılcım fışkıran göklerinle
Bir diriliş misali yağıp memleketime
Bir ölüm edasıyla uzaklara gitmezdin
Biraz şahikaların kıskandığı savaşçı
Biraz kaçak ömürler yaşayan bir divane
Yürür müsün benimle korku tünellerinden
Yeryüzü paramparça olsa da ellerimde
O iksir, o muamma sızar mı ellerinden
Kaderim, kederim, ah-u zârımsın
Sen benim sevimli intizarımsın”