Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
Fyodor Mihayloviç Dostoyevskiʼnin “Budala" Eserinin Sosyolojik Eleştiri Kuramı Çerçevesinde İncelenmesi 19. yüzyıl ortalarında Rusya'da beliren realizm akımı topluma tutulmuş bir ayna niteliğindedir. Roman, öykü şiir gibi edebî eserler bireysel bir yaratım olduğu kadar dönemin toplumsal, ekonomik, siyasi sorunlarını da yansıtırlar. 19. Yüzyıl Rus edebiyatının zirve isimleri sayılan Puşkin, Gogol, Şçedrin, Dostoyevski gibi yazarlar eserlerinde Rus toplumunun yaşamış olduğu toplumsal olaylara duyarsız kalmamış ve eserlerinde dönem Rusya'sını yansıtmışlardır. 19. ve 20. Yüzyıl Rus edebiyatının bize sosyolojik açıdan birçok veri sunduğunu düşünürsek edebiyat çalışmalarımızda, yazarın ağırlıklı olarak neyi yansıtmak, neyi anlatmak istediğini kavramamız gerekmektedir. Sosyolojik eleştiri edebiyatın kendi başına var olmadığı, toplum içinde doğduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket eder. Bu ilkeden yola çıkarak aşağıdaki çalışmada Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'in "Budala" (1868) eseri sosyolojik eleştiri kuramı çerçevesinde incelenecek ve sosyolojik açıdan ele alınacaktır. Eserin Sosyolojik Analizi "Budala", Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza"dan sonra yazdığı ikinci büyük eseri olarak gelmektedir. Dostoyevski büyük bir aşk romanı olarak nam salan bu eseri yurt dışındayken kaleme almıştır. Eser her ne kadar aşk romanı olarak görülse de dönemin toplumsal yapısına, insan ilişkilerine ışık tutan bir belge gibidir. Eserde yaratılmış olan figürler, sıfırdan yaratılmış değillerdir. Dönemin ruhu okunarak ortaya konulmuş olan tiplemelerdir. Dolayısıyla figürler yalnızca kişilere indirgenemez. Her tip dönemin toplumsal yapısını ve belli bir sınıfı karakterize etmektedir. Eserin odak figürü Prens Mişkin'dir. Dostoyevski bu figürle dönemin çirkinlikleri, rezillikleri arasında kimseye benzemeyen kişiselleştirilmiş bir Hz. İsa karakteri yaratmayı başarmıştır. Mışkin bir peygamber değildir, Hz. İsa'yı içselleştirmiş bir karakterdir. Mişkin, henüz çocukluktan duyarlı, samimi, affedici, kimseden kötülük beklemeyen bir karakter olarak karşımıza çıkar. İsviçre'de toplumdan uzakta büyümüş bir sara hastası olan Mişkin otobiyografik motiftir. Toplumun kendisini ahiretten ve diğer dini, ruhani meselelerden soyutladığını ve yalnızca dünya hayatına yöneldiğini bilmemektedir. Prens Misyonu bencil ruhları iyileştirmektir. Prens Mişkin, içselleştirmiş olduğu inançla, saflığıyla hayatına girdiği herkesin hayatına ve ruhlarına dokunacaktır. Eser, Varşova-Saint Petersburg treni 3. mevki vagonunda tanışan Rogojin ve Prens Mişkin'in diyalogları ile başlamaktadır. Eserde 3. mevki vagonu önemli bir ayrıntıdır. Çünkü eserin devamında anlaşılacağı üzere 3. mevkide sıradan insanlar yolculuk etmektedir. Buradan hareketle toplumun belirli sınıflara ayrıldığı çıkarımını yapmak yanlış olmayacaktır. Prensin trende tanışmış olduğu Rogojin, babası tarafından dışlanmış, kendisinin aşk olarak adlandırdığı fakat gerçek anlamda saplantıları yüzünden hırslarının kurbanı olmuş, milyoner bir babanın şımarık çocuğu olarak karşımıza çıkar. Trende üçüncü bir kişi olarak Lebedev, Rogojin'in milyoner olduğunu öğrendiğinde tüm tavırları değişir, sahte bir saygı ve hürmet takınır. Bu figür üzerinden toplumun ikiyüzlülüğünü, hayattaki beklentilerinin ne ile sınırlı olduğunu, paranın insanlar için bir araç olmaktan çıkıp amaç haline geldiği çıkarımını yapabiliriz. Eserin devamında Prens Mişkin, uzaktan akrabası olan Yepançin ailesinin evine gelir. Kapıda onu karşılayan sekreter, kıyafetlerini gördüğünde "Dilenci misiniz?" diye sorar. İnsanların birbirlerini dış görünüşleri ile yargılamaları her dönemde olduğu gibi bu dönemde vardır. Bekleme odasına geçtiğinde Mişkin, sekreter Gavrila'ya Fransa'da görmüş olduğu bir idam sahnesini anlatır. Kendi düşüncelerinden dolayı idama mahkum edilen ve çarın emri ile son anda idam edilmekten vazgeçilen kişi, Fyodor Dostoyevski'nin ta kendisidir. "Biliyor musunuz, ona öleceğini söylüyorlar. İnsan ruhuna küfürden başka bir şey değildir bu. Ruhunun zedelenmesi olan biten bu!" diyerek toplumun insan ruhunda yarattığı acıyı, sistem eleştirisini, "öldürme!" diyen kutsal kitap İncilʼden insanların nasıl uzaklaştığını ve bir günahkar olduklarını bizlere göstermektedir. Eserde olay örgüsünün tek bir merkeze yoğunlaştığı kişi Nastasya Flippovna'dır. Daha küçük yaşlarından itibaren sefil ama aristokrat olan Nastasya'ya Totskiy el koymuş, tecavüz etmiş ve onu kullanmıştır. Hayatına giren tüm erkekler onu bir insan olarak değil, şehvet aracı olarak görmektedirler. Her şeye rağmen Nastasya, kendisini yetiştirmeyi başarmış, eğitimli bir kadındır. Nastasya tüm hayatı boyunca erkeklerden intikam almak ister. Doğum gününde, etrafına erkekleri topladığı ve ateşe para atıp Gavrila'dan almasını istediği sahne ilgi çekicidir. Bu sahnede tüm karakterlerin gerçek kişilikleri ortaya çıkmıştır. Gavrila'ya; "Sen benim param için elini ateşe sokarken, ben de senin ruhunu seyredeceğim keyifle" demektedir. Buradan hareketle dönemin kadın-erkek ilişkilerinin ve ahlak anlayışının ne boyutta olduğunu görmekteyiz. Nastasya'nın Prens için "ilk kez bir adam görüyorum" demesi de ilişkilerin özetidir. Ganya karakteri her dönemde tipik olan hileci, para için her şeyi yapan bir figür olarak karşımıza çıkar. Kutsal değerleri ve inançları olmayan orta sınıf insanıdır. Eser içerisinde Agla İvanovna'ya aşıktır fakat para için Nastasya Flippovna ile evlenmeye hazırdır. Bu figür üzerinden Dostoyevski, belli bir zümreye, sosyeteye dahil olmak için insanların kendi ilkelerinden vazgeçtiğini vurgulamaktadır. Eserde en çok hissetirilen toplumsal problemlerden biri sınıf farklılıklardır. Alt, orta ve üst tabaka birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştır. Prens Mişkin'in elinde bir çıkınla Petersburs'a gelmesinin asıl nedeninin onu büyüten, verasetini elinde tutan zengin bir büyüğünün vefatı dolayısıyla ona bıraktığı milyonlar olduğu anlaşıldığında, Mişkin artık Petersburg'un asilzade soylu kızları için milyonları ile bulunmaz bir eş adayıdır. Kendisinin para ile hiçbir işinin olmaması cazibesini artırdığı gibi çevresinde "ahmaklığı, budalalığı" daha yüksek sesle yüzüne söylenir olmuştur. Hikâyenin çıkarcı kahramanlarından biri olan Gavrila'nın dediği gibi: "Para insana yetenek kazandırmaktadır." "Herkes bir budala olduğumu düşünüyor. Evet bir zamanlar çok hastaydım, bir budaladan farksızdım. Peki ama şimdi herkesin beni budala olarak gördüğünün farkındaysam nasıl budala olabilirim? Bir yere girerken hep şöyle düşünüyorum: İçeride bir budala olduğumu sanacaklar, ama akıllıyım ben bunu anlamayacaklar..." Eserdeki bu alıntıdan ideal tip olarak yaratılan Mişkin'in yansıttığı gerçeklerin, toplumun gerçeklerine nasıl ters düştüğünü bir kez daha görmekteyiz. Nastasya Flippovna'nın ilk gördüğü andan itibaren Prens Mişkin'e aşık olması, geçmişinin "lekeli" olması nedeniyle ve prensin soylular sınıfına ait olması nedeniyle sürekli ondan kaçması bir tesadüf değildir. Kendini bu aşkın olası sonuçlarından korumak için onun, soylu Aglaya İvanovna ile evlenmesini istemektedir. Çünkü prens miras yoluyla zenginleşmiş ve tam anlamıyla toplumdaki statüsünü arttırmıştır. Kendisini Prens Mişkin'e uygun görmemesinin nedeni, kendi sosyal statüsünün prense göre daha aşağıda olduğunu düşünmesiydi. Soylu olmayanların soylularla evlenmesi uzun vadede asiller zümresinde sorun teşkil edecekti. Dostoyevski burada da dönemin Rusya'sında ismi konulmamış bir kast sistemine işaret etmektedir. Eser içerisinde ilgi çeken ve toplumun ahlaki çöküşünün nedeni olarak verilen nokta Batı hayranlığı ve bunun getirmiş olduğu inançsızlıktır. Tüm bu detaylar karakterler üzerinden verilmektedir. Toplumun tüm kötülüklerinin sebebi medeniyetin geldiği Avrupa olarak görülmektedir. Toplum inananlar, şüpheciler ve inanmayanlar olarak ayrılmıştır. Avrupa'dan gelen nihilizm düşüncesi Rusya'ya da sirayet etmiş, insanlar bir dine bağlanır gibi ateizme bağlanmıştır. Dikkat çekici nokta Rusya'da eğitimsiz kişiler ateistken, Avrupa’da büyük grupların ateist olmasıdır. Bu kesim yazar tarafından ahlaki olarak yeniden doğamayan, eylemlerinde hırslarının, arzularının kurbanı olan insanlar olarak tasvir edilmiştir. Örneğin; Totskiy'in imajı ateizm tarafından dejenere olmuş modern bir günahkar tipini temsil etmektedir. Eserdeki figürlerin yaşamış olduğu trajedinin sebebi, aklı ve ahlaki merkezi ile bağının kopması olarak gösterilmektedir. Bu nedenle onları dizginleyecek bir şey kalmamıştır. Yüksek manevi değerlere olan inançlarını kaybederler ve kendi bireyselliklerine gömülürler. Eser içerisinde dönemin sosyo-politik yapısına baktığımızda Rus liberallerinin toplumu yozlaştırdığı düşüncesi hakimdir ve Dostoyevski bu kesimi toplum için açık bir tehdit olarak görmektedir. Dönem içerisinde Rusya'da sosyalizm düşüncesi yaygınlaşmıştır. Yazarın sosyalizme bakış açısı açık bir şekilde olumsuz olarak verilmektedir. Çünkü sosyalizm, Rus topraklarına dinsizliği getirmektedir. Dönemin sosyo-ekonomik koşullarına baktığımızda, sanayileşmenin getirdiği kapitalizm, toplumu yozlaştırmış ve Rus insanına ait kültürü imha etmiştir. İnsanı insan olarak değil sermaye olarak gören kapitalizmin toplum üzerinde yarattığı olumsuz etki açıkca görülmektedir. İnsanlar kendi bireyselliklerine gömülmüş, yalnızlaşmış ve kendilerini tanrılaştırmışlardır. Modern toplumun kendini tanrılaştırması ve bir günahkar olmasının tek çıkış yolunun Hristiyan sosyalizmi olduğu, Prens Mişkin üzerinden gösterilmektedir Dönemin ekonomik yapısına ve insan ilişkilerinin kopukluğuna dikkat çeken bu alıntı dönemin ruhunu net bir şekilde yansıtmaktadır: "Utançlar ve demiryolu çağındayız. Refahınızla zenginliğinizle kıtlıkların artık seyrek görüldüğüyle, ulaşım araçlarınızın hızıyla gözümü boyama çalışmayın! Daha zenginsiniz şimdi, ama daha az güçlüsünüz. Sizi birbirine bağlayan düşünceler yok oldu; her şey yumuşadı, gevşedi, çürüdü, bitti!" Dönem Rusya'sının dini kurumlarına yöneldiğimizde ruhban sınıfı eleştirisi vardır. Ruhban sınıfının başı sıkıştığında bütün ruhani değerleri bir çırpıda terk edeceğinin, dolayısıyla liberallere nasıl güven olmazsa, ruhban sınıfına da o derece güvenilmeyeceğinin, kuşatma esnasında aç kalan altmış kadar rahibin çocukları keserek yediğinin bahsi geçmektedir. İnsanlara erdem ve ahlaktan en çok bahseden kesimin ahlaki yapısı gözler önüne serilmektedir. Eser içerisinde İppolit isimli bir çocuk figür görmekteyiz. Çocukların içine düştüğü çıkmazları göstermek için esere dahil edilen İppolit'in rüyasında gördüğü duvar onun hayata tutulamayacağını gösteren bir sembol niteliğindedir. Dostoyevski'nin eserlerinde çocuklara, gençlere yer vermesinin nedeni kronolojik olarak ahlâkî, sosyal sorunların nasıl bir kuşak yetiştirdiğini kanıtlamak içindir. Eseri sosyolojik bağlamda ele aldığımızda bu çıkarımları yapmak yanlış olmayacaktır. Eser içerisinde Dostoyevski'nin bu denli yozlaşmış olan bir toplum için tek çıkış yolunun "Poçvenniçestvo" felsefesi olduğu, odak figür olan Prens Mişkin üzerinden verilmektedir. Bu felsefe bir yerellik felsefesidir ve Hristiyan sosyalizmidir. Prensi tanıtmak için herkesin generalin evinde toplandığı gün, Prens Mişkin'in Katoliklerle yaptığı konuşma yazarın misyon edindiği felsefeyi ortaya koymaktadır. Dostoyevski din kardeşliğini savunarak tüm Hristiyanların ortodoksluk altında toplanmalarını, alt tabaka ve üst tabakanın birleşmesini istemiştir. Toplumsal yozlaşmanın bir anahtarı niteliğinde olan "Poçvenniçestvo" felsefesi önemlidir. Ve dönemin benimsenen görüşlerinden biridir. Eserin sonunda bir cinayet olayına tanıklık etmekteyiz. Eserde cinayetlerin o dönemde çok yaygın olduğunun sık sık altı çizilmektedir. Böyle bir toplumda budala derecesinde iyi olan Prens Mişkin'in tekrar epilepsi nöbetine girip kliniğe gönderilmesi tesadüf değildir. Kaynakça *Fyodor Mihayloviç Dostoyevski/“Budala"/Can Yayınları *Joseph Frank/Dostoyevski Çağının Bir Yazarı *Lebedev/Руская литература XIX века 11/Еverest Yayınları *Berna Moran/Edebiyat Kuramları ve Eleştiri/İletişim Yayınları
Budala
BudalaFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 201825bin okunma
·
189 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.