Gönderi

ŞEHVET , KADIN, ŞEYTAN
“Şehvet, soyu-sopu üretmek için lâzım olmasaydı, Hazret-i Âdem bu duyguyu taşıdığı için utanır da, kendini hadım ederdi. Lanetlenmiş İblis, Cenâb-ı Hakk’a yalvardı ve dedi ki: “Ey herkesin rızkını veren Allah, şu avı (yanı Âdem’i) avlayabilmem için senden çok büyük bir tuzak isterim. Allah ona altını, gümüşü, at sürüsünü gösterdi. Bunlarla insanı kandırabilirsin, dedi. İblis bu çok değerli şeyleri beğenmedi. “Ey güzel yardımcı Allah’ım! Bundan fazlasını ver!” diye yalvardı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk ona yağlı ballı şeyler, çok kıymetli yiyecekler, içecekler, ayrıca ipekli kumaşlar lutfetti, İblis: “Ya Rabbi! dedi. Bana daha çok yardım et. Senden daha fazla şeyler bekliyorum. İnsanları, hurma lifinden örülmüş bağlarla bağlamak için daha fazlasını istiyorum. Böyle senin cesur olan, er olan sarhoşların o ipleri kolayca koparırlar. Ben koparılmayacak ipler istiyorum. Bana öyle bir tuzak ver ki, o tuzakla, senin has kulların ile has olamayan kulların birbirinden ayrılsınlar. Ey taht sahibi sultanım, bu verdiklerin çok güzel şeyler amma, ben, insanı iyice aldatacak, aşağı düşürecek, onu hayvanlaştıracak başka tuzak istiyorum senden!” dedi. Bunun üzerine Allah, onun önüne, nefis şarabı, çengi koydu. İblis, şarabı görünce yarı sevindi, yarı gülümsedi. Allah İblis’e ezelî azgınlığın yolundan haber verdi de, “Haydi” dedi. “Denizin dibinden, fitne, fesâd tuzunu kopar bakalım” dedi. İblis “Allah’ım senin kullarından Hazret-i Mûsâ denizin içinde tozdan, topraktan perdeler germişti. Su her yandan dizgin kasınca, denizin dibinden tozlar kopmuştu, dedi. Sonra Cenab-ı Hakk, erkeklerin akıllarını başından alan, sabırlarını yok eden “kadın güzelliği”ni iblis’e gösterince, İblis, parmaklarını şakırdatarak oynamaya başladı. “Onu ver, onu ver” dedi. “Ben muradıma erdim”. (Mesnevi, 5:957) Sen hiç kimseyi kadınlara mahrem sayma. Çünkü erkek ile kadın, ateşle pamuğa benzer. Hak suyu ile yıkanmış bir ateş gerektir ki, ergenlik çağına geldiği halde Yusuf gibi, günaha girmekten, kirlenmekten kendini korusun. Selvi boylu, güzel Züleyha’dan kendini arslanlar gibi çeksin kurtarsın. O aklı fikri alan, erkeği kararsız bir hale sokan mahmur gözleri görünce, gönül alan güzellerin parlak, tertemiz yanaklarını, erkek gönlünü üzerlek tohumu gibi yakan yüzlerini; yüzlerindeki benlerini, kaşlarını, akik gibi dudaklarını seyredince, sanki Cenâb-ı Hak, ince bir tül perde ardından tecelli etmiş gibi idi. Kadındaki o edayı, o nazı, o işveyi, o kırıtışı görünce, Allah’ın tül perde ardından tecellisini andıran kadının bu eşsiz güzelliğini seyredince, İblis yerinde duramadı, sıçradı, oynamaya başladı.(Mesnevi) '' (Hazret-i Mevlânâ) kadın konusundaki görüşlerini iki noktada toplamaktadır. Böylece Mevlânâ. kadının hem ulvî yönlerini düşünmüş ve kadınlığı yüceltmiş, hem de beşerî zaafını, ihtiraslarını, temayüllerini çok realist bir ifade ile tasvir etmiştir. '' '' (İbn-i Fârız da) “her güzelin güzelliği, Allah güzelliğinden aksetmiş bir parçadır,” der. Demek ki erkeğin kadına sevgisi bir bakıma onun vasıtasıyla ilâhî güzelliğin vuslatını dilemek mânâsındadır. Bunun için de kadının erkeğe galebesi tabiîdir. ''
·
13 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.