Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

NLP'nin bizimle, bizim kültürümüzle olan konumu- nu anlayabilmek için bir akşam evde Kur'an-ı Kerim'in Türkçe mealini okuyordum. Bir ayet dikkatimi çekti: "Biz insanı mükemmel bir şekilde yarattık." Tekrar okudum. Sonra bir daha okudum. "İnsan mükemmeldir" diyordu Allah! Dalıp gittim taa çocukluğuma kadar: Etrafımda en çok duyduğum kelime "salak"tı. Bazı öğretmenlerim "Aptal, geri zekâlı, kuş beyinli, kaz kafalı" diyorlardı. Akrabalarım "Eşek kafalı, manyak, hayvan, sen adam olmazsın." diyordu. Lisede "Serseri, embesil, zekâ özürlü, sivri zekâlı, akılsız" en çok duyduğum sıfatlardı. Sanki herkes işini gücünü bırakıp sözlüğü eline almış, en olumsuz sıfatları bulup bana yapıştırma yarışına girmişti. Büyüyünce "Senden bir halt olmaz, bir baltaya sap olmaz- sin, sende hiç akıl kalmamış, Allah akıl dağıtırken sen neredeydin?" diyorlardı. Kendime ne güvenim kalmıştı, ne cesaretim, ne inancım, ne de değer verişim... Oysa Allah; "Sen mükemmelsin" diyordu, "Yaratılmış- ların en şereflisi" diyordu. "Sana akıl verdim, oku ve onu en mükemmel şekilde kullan." diyordu. Yerimden kalkıp aynanın karşısına geçtim, kafama baktım. "Galiba beynim süper çalışıyor." dedim kendi kendime. İçimden bir ses "Estağfirullah" dedi. "Sen kim, kafanın çalışması kim?" diye de ekledi. Bir daha baktım aynaya. Saçlarımı elledim, gözlerime kulaklarıma dokundum, yüzümü okşadım, ellerime bak- tım. Ayeti bir daha okudum: "Biz insanı mükemmel bir şekilde yarattık." Büyüklerin söylediği yalanların doğruluğuna o kadar inanmıştım ki neredeyse Allah'ın söylediği doğrular bana yalan gelecekti!.. O an üzerine yapıştırılan olumsuz eti- ketleri birer birer sökmeye başladım. Bitmiyordu; çünkü söküp attığım her olumsuz etiketin altından bir olumsuz etiket daha çıkıyordu. Devam ettim hiç aralık vermeden temizliğe...Pes etmeden... Bazı veliler geldi aklıma. Gelip çocuğuyla ilgili bir- çok şikâyeti aktarıyorlardı. Ben, onlara "Senin oğlun çok harika bir öğrenci." dediğimde bana "Hocam, bir yanlışlık olmasın, bizimkinin hiçbir güzel tarafı yok." diyorlardı. Allah, beynini olumsuzluklarla doldurmuş velilere "Ben senin süper yarattım." dese eminim ona da "Yok Allah'ım herhalde sen komşunun çocuğundan bahsedi- yorsun, bizimki biraz salak!" diye itiraz ederlerdi. Neydi acaba onları bu kadar kör eden? Peki, sen kendini nasıl görüyorsun? Harika bir insan mısın, mükemmel misin, çok özel ve biricik olduğuna inanıyor musun? Başkasından beklemeden önce kendine gereken değeri veriyor musun, hak ettiğin sevgi ve say- gıyı gösteriyor musun? Hadi, kalk ve aynaya bak şimdi! Bak da muhteşem- liğine, bir sanat eseri oluşuna kendi gözlerinle şahit oll.. Sen en başta kendine lazımsın. Sonra ailene, eşine, çocu- guna, öğrencine, çevrene, milletine ve tüm insanlığa... Önceki coşkuma, mutluluğuma, huzuruma, motivas- yonuma kavuştuktan sonra işığımın eskisi gibi yeniden parladığını fark ettim. Bir yaz tatilinde köye gitmiştim. Traktör garajında aile- ce oturup ikindi çayı içerken tavanda asılı duran ampul dikkatimi çekti. Üzerini sinekler ve alttan da traktörün egzozundan çıkan duman kirletmiş, neredeyse simsiyah bir hale getirmişti. Düğmeye bastım. Yanmış haliyle yanma- hali arasında küçük bir fark vardı. 100 watthik ampul sadece 10 watt kadar ışık veriyordu. Anneme dedim ki: "Anne bu ampulü bana verir misin, ben onun yerine yenisini takarım." Annem "Al tabii ki de oğlum. Canin sağ olsun. Senden kıymetli mi, sana kurban olsun." dedi. Aslında ben de bu ampul gibiydim. Doğduğumda civil civil, neşeli, meraklı, cesur, korkusuz ve mutluydum. Zaman geçtikçe büyüklerimin aşağılama, hiçe sayma, önemsememe, korkutma, sınır ve dayaklarıyla kararmaya başladım, sönükleştim. NLP üzerimdeki tozu, toprağı, çamuru ve lekeleri silmeme yardımcı oldu. Ampulü gazete kâğıdına sarıp valizime koydum. Annem "Oğlum o ampulü ne yapa- caksın, ne işine yarar ki?" diye sordu. Ben de "Televiz- yonda göstereceğim." deyince annem birdenbire "Olmaz oğlum, o ampulü geri ver." demez mi? Şaşırmıştım. "Ne oldu anne? Neden vermek istemiyorsun?" diye sordum. Annemin cevabı karşında da çok güldüm. "Oğlum tele- vizyonda görenler derler ki: Alişan'ın ne pasaklı bir anası varmış, bir ampulü bile hiç silmemiş." Sonra düşündüm: Çocukluğunda, gençliğinde, evliliğinde hep başkasının söylediklerine göre davranan, kötü bir eleştiri duymamak için hep iyiymiş gibi yaşayan annem altmış yaşında bile vazgeçemiyordu "el âlem ne der" düşüncesinden. O ampulü televizyondaki programımda o kirli haliyle gösterdim. Dedim ki: "Aslında bu ampul 100 wattlık, şimdi sadece 10 wattlık ışık veriyor. "Stüdyonun ışıklarını sön- dürdüm. Ampulü silmeye başladım. 20 watt, biraz daha 40 watt, biraz daha 70 watt ve tamamını sildim, 100 watt.... Yaptığım seminerlerde ben insana yeni bir şey öğret- miyordum. Beynine, ruhuna, yüreğine bulaşmış cozları sili-yor, virüsleri temizliyordum sadece. Allah'ın "Mükemmel yarattım." dediği insana ben ne cüretle bir şeyler vermeye kalkabilirim ki? Sana lazım olan her şey sende, içinde var yani işık zaten sende. "Tozlarını sildirmek, virüslerini temizletmek istiyorsan seni de bekliyorum." dedim. Seminer başlamadan çok önce kayıtların dolmasına sevinmekle beraber, bu kadar çok insanın üzerinin tozlu ve çamurlu olmasına da üzüldüm. Seminer biter bitmez hemen arkasından yenisini açmak zorunda kaldım.
·
101 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.