soluklanma arası verdim kendime, o kadar da çok sevmesem de izmir'i.. yine de gittim. oturdum deniz kıyısına bir nefes aldım. iyisiyle kötüsüyle çok şey yaşadım burada. denizi seyrederken o insan kalabalığı da dikkatimi çekmiyor değil. ne kadar gündelik yaşamlar yaşansa da, kimbilir ne hikayeler çıkar o yaşamın temposuna uyum sağlamaya çalışan insanlarda. önceleri ben de o insanlardan olmayı çok isterdim. erişkinliğin, hayat koşuşturması veyahut aralara sıkıştırılmış hayatlarda olduğunu düşünürdüm. çabam da yoktu halbuki. sonrasında anladım istekten çok kişiliğimin hayatımdaki olasılıkların gerçekleşmesinde büyük rol üstlendiğini. o yüzden silik bir insanım belki de, kendimi kanıtlama ihtiyacı salt kendime özel şekilde var. bu bencilliğin sebebi iyilikten hiçbir zaman verim alamamış olmamdır sanırım. toplumun her ne kadar uzağında olsam da topluma karşı nefret gibi bir duygu yaşayamıyorum. aksine insanların bir şekilde hayatını sürdürme yolu olduğunu düşünüyorum aynı zamanda ne olursak olalım birbirimize her türlü muhtacız bu yüzden kabulleniyorum bu durumu. bencillikten kastım, içinde olmak istemediğim bir yerde iyilik yapma gereksizliği düşüncesi. biliyorum dünya matematik etrafında dönmüyor ancak yüksek oranda verim alamayacağımı düşündüğüm bir yerde yaşamak istemem. kendi özgürlüğümle mutluyum, canımın istediğini yapmakla mutluyum.. ama özgürlüğümün sonu kaygıdır. işte kaygı yüzünden mecburum toplumda yaşamaya. uzaktan uzaktan, izleyerek, gülümseyerek mecbur olduğum yaşama devam etmeye çalışıyorum. kolay kolay seçemezseniz beni, değerinizi en iyi şekilde bilerek aranızda yaşıyorum. neyse hava da buz gibiymiş, bir saattir hissimi kaybetmişim. bazen ben de şaşırıyorum şu tepkisizliğime. görüşmek üzere sahil.