Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Aklımdaki soru
İstanbullu gelin dizisi en sevdiğim Türk dizilerinden biridir. Bu hikaye gerçek bir hikayeden esinlenerek uyarlanmış, seneler önce yayınlandığında “gerçek bir hikaye” olduğu pek bilinmiyordu çünkü vurgulanmıyordu. Ben o zamanlar Gülseren Busayıcıoğlu’nu tanımıyordum! Ne oldu bilmiyorum, iki sene içerisinde, Ülke müthiş bir Gülseren Budayıcıoğlu okuru ve herkes bir hikayesi olan anlatacakları olan insanlara dönüştü… Pandemi, depresyonun normalleşme haliydi , dijital ve dizital sosyal insanlar için yazı yazmak ve okumak çok entersn bir yere gitmeye başladı. Herkes yazıyor ben de dahil yazıyoruz yazmayı seviyoruz. Ama bir o kadar da okumayı es geçiyoruz yazarken. İzlediklerimiz, yaşadıklarımız anlatmaya değer hikayelere karıştı. İnsan insana zor karışıyor insan anılarına karışmaya başladı ve anılarda kalmasın diye görünür kılıyor. İstanbullu gelin en sevdiğim diziydi ama hikayesi bambaşkaymış gerçeğinden asıl esinlenilmiş halini yıllar sonra, pandemi sürecinde huzurevinden hallice evlerimizde Kırmızı Oda dizisinin bir kısmı olarak seyretmiştik. Diziyi neden böylesine ayrı yapmışlar, emekli olmayı mı beklemiş gerçeklerin gerçek olduğunu aktarmak için? Hangi şartlar olgunlaştı ki bunu izletmeye hazır bir kitle olacağını öngördü?
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.