Gönderi

İzmir'in Fethi
Şövalyeler, eğer bağışlanmayı umuyor idiyseler, teslim olmayı reddetmekle bu ümitleri suya düşmüş oluyordu. Hiç kimsenin başa çıkamadığı Timur'a karşı kendilerini savunmak durumunda kalacaklarına ihtimal vermeyen şövalyelerin kendilerine güvenmeleri için haklı sebepleri vardı. Denizin içine kadar uzanan sarp bir kayalık üstünde kurulu mevzileri, ulaşılmaz gibi duruyordu. Burayı ele geçirmek için hem denizden hem karadan aynı anda hücum etmek gerekiyordu ki bu da o günkü kuşatma teknolojisinin elverdiğinin çok ötesinde bir işti. Fakat bu gibi güçlükler, olsa olsa Timur'un kurnazlığını ve hayal gücünü kamçılardı. Emirler, buyruk verip adamlarına denizin içinde platformlar kurdurdu; bunlar suya batırılmış sütunlar üstünde duruyor ve kalenin sahille olan ilişkisini kesiyordu. Bunun ardından kuşatma cihazları kale duvarlarının dibine gelip hücum merdivenleri yerlerine yerleştirildi. Tatarlar saatlerce Smirna'nın içine Rum ateşi attılar ve felakete uğramış kentten, göğe doğru kara bulut yumakları yükselmeye başladığında, onların da keyifleri yerine geldi. Duvarların dibine yığınla kütük konulmuş ve ateşe verilmişti, fakat durmadan yağan Aralık yağmurları bunların çökmesini engelledi. On beş gün süreyle iki taraf birbirini seyretti, kuşatma altındakiler karınca gibi kaynayan Tatarlara karşı kendilerini kahramanca savundular. Amansız baskı, sonunda etkisini gösterdi. Duvarlarda gedikler açılmaya ve Tatarlar bunlardan içeriye dalmaya başladı; bu karşı konulmaz bir seldi, önüne çıkan her şeyi silip süpürüyordu. Hospitalier Şövalyeleri yiğitçe direnmiş, fakat katle ve yok etmeye azmetmiş bir güruhun sayı üstünlüğüne yenik düşmüşlerdi. Dik kafalı kafirlerin ruhları temize havale edilirken, Timur bir toplu katliamın daha başını çekiyordu. Smirna'nın düşüşünde son bir meşum safha vardı. Ufukta, kuşatma altındaki şövalyelere istihkam taşıyan bir kadırga filosu görünmüştü. Gelenler farkında değildiler, ama çok geç kalmışlardı. Sahile yanaşırlarken, Timur Smirna karargahındaki kesik başların kadırgalardaki şövalye kardeşlerine fırlatılmasını buyurdu. Ateş atan cihazlar, tez elden bu yeni mermilere göre ayar edildi. Çok geçmeden gökyüzünde kanlı kafalar uçmaya başladı; bunlar ahşap güvertelerin üstüne güm güm yağıyor, savaşa hazırlanan şövalyeleri vurup deviriyordu. Timur'un menfur planı beklenen sonucu vermişti. Kesik baş bombardımanından dehşete gark olan ve meslektaşlarının katliamı karşısında maneviyatları çöken şövalyeler tersyüzü dönüp memleketlerine yelken açtılar. Ordu saflarında çınlayan cihad çağrısına cevap alınmıştı. Osmanlıların yıllardır onları yok etmeye yönelik en amansız hücumlarını hüsranla sona erdiren Hıristiyanlığın son bağımsız kalesi, şimdi bir viraneliğe dönmüştü. Yenik düşen şövalyelerin gövdelerinden ayrılan kafalarla bu şanlı zaferin anısına iki kule dikildi. Kafirler, uğradıkları ezici yenilgiyle Bayezid'in ordusunu izlemişlerdi. Yıllar yılı Bağdat, Kahire ve Şam, Osmanlı sultanıyla birlik olup Semerkandlı bu sakatı açıkça hor görmüşler, onu adam yerine koymamışlardı. Müslüman değil, vahşinin teki, diyerek burun kıvırmışlardı. Onlara tattıracağı acı yenilgi konusunda yaptığı uyarıları dinlememişlerdi, fakat hepsinin sesi teker teker kesilmişti. Timur'un İslam'ın En Keskin Kılıcı olduğu yolundaki savı kof bir iddia olmaktan çıkmış, apaşikar bir gerçeğin ifadesi haline gelmişti.
Sayfa 369 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
·
40 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.