Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

230 syf.
·
Puan vermedi
·
863 günde okudu
İrade Terbiyesi
Şuraya fazlaca uzun olduğu için belki de okunmayacak olan bu nitelikli kitap hakkındaki incelememi bırakayım. Gerçi sonuçta oku ben atmadım, sen attın! Bu kitabı sadece çalışmayı öğrenme kitabı olarak ele almak haksızlık olur. Tamam pergelin bir ayağı metabiliş üzerinde sabit fakat diğer ayağı, kavramların hercü merc olduğu alanları düzeltmeye böylece külli bir okuma yapmamıza da olanak sağlıyor. Yazar ilk olarak irade kavramını oturtmaya çalışmış, iradeyi tenkit eden görüşleri eleştirmiş, özellikle karakterin doğuştan gelip değişmezliğine iman edenlere; hayat sürecinde elde edilen kazanımların bu düşünce ile yok sayıldığının farkında olup olmadıklarını sormuş, iradenin yok sayılması durumunda eğitim müessesesine [inşallah bu kelimeyi doğru yazabilmişimdir (: ] gerek kalmayacağını, insan davranışlarında kalıcı izli değişiklikleri meydana getirme çabasının anlamsızlığını vurgulamış. Zekâ konusunda Gardner'in çoklu zekâ kuramına benzer fikirlere sahip olduğunu gözlemlediğim yazar, zekanın geliştirilebilir olduğuna, kariyerimiz dışındaki alanlarla da uğraşıp monotonluk simülasyonundan kurtularak zekâyı dirik bir hâle getirmeyi amaçlamamızı telkin etmiş aksi halde zekanın kendi kendini tüketeceğini belirtmiş. Sadece kendi alanıyla ilgilenen kişi ceviz kurdunun düştüğü duruma düşer, kendi alanında obez fakat başka alanlara çıkamayan dengesiz beslenme sonucu hücresine müebbet bir mahkûm kurt! Zayıf isteklerin kararlılığa o kararlılığın alışkanlığa dönüşmesi süreci ile ilgili olarak Payot şöyle der: 'Alışkanlık iradenin otomatikleşmesidir'. Az da olsa sürekli yapılan herhangi bir şeyin yoğun ve sürekliliği olmayana göre daha değerli olduğunu savunduğunu söyleyebiliriz. Çünkü biri canlılığın ve üretimin devamı iken diğeri kemiklerimizi bir süre ısıtan fakat bizi tekrar soğuğa terk eden sonbahar güneşi gibidir, lezzetli fakat aldatıcı. Bir kocakarı tavsiyesi olarak sürekli karşılaştığımız ibadetin az ama sürekli olarak yapılması tavsiyesini de buraya ekleyip, eğitimli olmak ile irfan sahibi olmak arasındaki mesafeyi ölçmeye çalışalım! İrade konusuna dönersek ilginçtir irade konusunda Payot neredeyse İslam dininin ehli sünnet yorumuna yakın bir görüşe sahiptir, o ne salt Cebriyeye ait insan rüzgârın önündeki yaprak gibidir düşüncesini ne de Mu'tezilenin mutlak irade iddiasına benzer bir düşünceyi savunmuştur, Payot için irade konusunda cebri mutavassıt diyebiliriz yani (: Kitabın ikinci bölümünü irade psikolojisi üzerine kurmuş yazar. Düşüncelerimizde var olanı eyleme geçiren asıl gücün duygularımız olduğunu savunur ve ekler; fakat ölüm gerçeğini herkesin bilmesine rağmen bu fikrin davranışları düzenleme üzerinde etkisi olmamasının, varlığını soyut bir kavram olarak sürdürüp davranışları dizayn etme noktasında yetersiz kalmasının üzüntü verici bir durum olduğunu da ekler. Bu cümle bana İsmet Özel'in küfre yaklaştıkça imanım artıyor mısrasını hatırlattı evet düşünebilen bir kalp her durumda insanın gerçek evine döneceği, yatağında ölümün soluğunu hissedeceği o anın gerçekliğini hatırlar ve istikametini yeniden gözden geçirip tayin eder. Kalbine dön! Eve dön! dizeleriyle de bunu destekliyor İsmet baba.. Neyse biz Payot'a dönelim. Ona göre makûl olan fikirlerin duyguları duyguların eylemleri eylemlerin de alışkanlıkları inşa etmesi gerektiğidir. Burada da yazarın İslam düşüncesinde ki takva anlayışına benzer bir düşünceye sahip olduğunu gözlemliyorum. Çünkü bizim inancımızda takva iki boyuttan oluşur bilinç ve eylem. Sadece bilinç veya sadece eylemin olduğu bir yaşam makûl-mu'tedil sayılmaz. Her ikisinin de kutlu mabedi ayakta tutabilmek için birbirine ihtiyaç duyan ve birbirini destekleyen sütunlar gibi olması sağlam bir samimiyetin gerekliliğidir. Bilinç içinde şuuru da barındırdığı için Payot'un formülü ile hemen hemen aynı minvalde bir tanımdır bu. Samimiyetten uzak riyakar insanların, kendilerini keşfe çıkmadıkları, kendileriyle yüzleşemedikleri, idealarındaki benliklerine asla ulaşamayacaklarını içten içe bildiklerinden savunma mekanizması olarak dış dünyaya bir çok alana ilgileri olduklarını gösterme kaygısını güttüklerini, taklitçilikten öteye gidemeyen, duygularının dahi dolaylı öğrenme ile gerçekleşmiş, tribünlerin reaksiyonuna göre hareket sergileyen sıkıcı sirk insanları olduğunu söyler, kısa vadede duygusal tatminin kazandığı bu denklem uzun vade de aklın tokadını yemeye mahkumdur! İnsanın en sağlıklı şekilde kendisini terbiye etmesinin yolu üzerine uzun uzun yazan yazar öz itibariyle şunları söylüyor kanaatimce: Fikirlerimiz, inanç dünyamız, hedeflerimiz bizi duygusal olarak onlara bağlar. Duygusal bağlıklık ise ciddiyet ister, ciddiyetin olduğu yer özen bekler, özenin olduğu yerde eyleme geçmek zaruriyetten değil içten gelen iştiyak ve sevgiyle olur. Sevgiyle yapılan eylemlerin sürekliliği ise duru bir gerçekliktir. Entelektüel bir birey olmayı hedefleyen kişinin bu duygusunu tatmin etmesinin yolunu satır aralarında veriyor adeta Payot. Hedeflere duygusal bağlılık, sebat ve ciddiyet! Çalışma iradesini gösteremeyen fakat bunu arzulayanlar eşik yöntemini veya kademeli yaklaşma yöntemi kullanabilirler. Basit fakat etkisi kanıtlanmış yöntemler bunlar, kısaca sizi rahatsız etmeyecek bir süre belirleyin, zannediyorum 10 dakika boyunca ara vermeden herkes çalışabilir, ilk gün 10 dakika ikinci gün 15, üçüncü gün veya birkaç gün sonra 20 dakika olacak şekilde süreyi arttırarak aşırı dozdan kaynaklanan sıkılma semptomlarından yavaş yavaş [şüve şşüve (: ] kurtulabilirsiniz. Yavaş yavaş fakat sağlam örülen yapıların çağlar ötesine selam durduğu gibi bizler de alışkanlıklarımızı inşa etme konusunda yavaş ve kararlı fakat etkili olacak o ilk adamları atalım inşallah. Hızın insanı çabuk şişiren fakat beslemeyen aldatıcı doyumuna talip olmamayı başarabilmek duasıyla. Hız, tüketim, kültür ilişkisini daha net kavramak için Hamburger Medeniyeti adlı bir kitap var, okumak isteyenler için not düşeyim. Şu hadisi de unutmayalım ey şehirliler "hız şeytandandır" Tam da bu yüzden sloganımız şşşüvee şşüvee ! (: Payot çalışma alışkanlığını inşa sürecinin fırtınalı, zor ve sancılı bir süreç olduğunu kabul etmek ile beraber peşinen mağlubiyet kabulü gerektiren bir kaos durumu olmadığını da sözlerine ekler. "Kaos düşünülemez düşünme organize etmek ve sınıflandırmaktır" eğer ki düşünüp sınıflandırıp eyleme geçmişsek bir kaç kulaç sonra 'burada boğulacağım' kehanetine kapılmamak, kulaç atmaya devam edebilmek iradesi bu kaostan kurtulabileceğimizin en güçlü göstergesidir. Tüm bunlara seçim yapmanın isteğe bağlı olmadığını da ekliyor Payot ve şöyle söylüyor: "Seçim yapmamakta bir seçimdir. Tembel ve zevk dolu bir hayatı kabul etmek insan yaşamının sadece bir haz aracı olarak değerli olduğunu kabul etmek demektir." Bunu kabul edenlerin her ne kadar ruh olgusunu kabul etmiyor gözükselerde çelişki içinde olduklarını ve ruh dediğimiz metafizik olguyu kabul ettiklerini söyler. Aslolanın daha ulvi olana, yani ruha yatırım yapılması gerektiğini vurgulayan Payot aklıma Furkan suresi 25. ayeti getirdi. " Gördün mü hevasını ilah edineni? " Hevasını ilah edinen arzu ve isteklerinin kölesi olandır. İlahına ibadet eden biri gibi o da tutkularına ibadet etmektedir. Bu şekilde özünü öldürür, ruhunun ızdırap çığlıklarına sağırdır artık, mekân olarak tam da gözleri vardır görmezler, kulakları vardır duymazlar denilen yerdedirler! Payotun düşüncelerinin berraklığı bir ve saf olan hakikat kaynağının terennümleri gibi değil mi? Şahsiyeti için; hem büyük adammış hem de büyük adanmış denilesi.. Kendi bencil isteklerine karşı kıyama kalkabilmenin, farkındalık hali yaşamanın yolu olarak, piyasada satılan sloganlara yüz çevirmek, kendi mağaramıza dönmek, hatta bize güneş olarak sunulan yaşamımız için olmazsa olmaz görülen şeylere bile tamah etmeyip mağaramızın koruyucu karanlığında gelecek nesilleri filizlendirmeye vazifeli ata tohumu olmayı seçmenin şerefine talip olmalıyız. Evet tam da Kehf kıssası! Ve elbette Of Not Being A Jew !! Neyse Payot'a geri dönelim, İsmetciimm sen biraz bekle çiçeğim.. Kendi kabuğuna çekilen, düşünmeye çalışmaya-üretmeye çalışan bu mağara adamlarının gerçeklikten de kopmaması gerektiğini öğütler Payot, nakışşız yaşamayı silahlanmak sanarak değil -valla İsmet abi yine geldi onsuz olmuyor- mu'tedil, münasip bir çalışma motivasyonu ile ilerlemenin daha sağlıklı olacağı fikrinde. Abartılı çalışma örneklerinin insanın oraya asla ulaşamayacağı düşüncesini tetikleyip, motivasyon kaybına yol açabileceğine dikkat çeker. Öğrenci için aslolanın her zaman bir hedef alanı bulması olduğunu savunan Payot, böylece sermayesi zaman olan öğrencilerin zaman israfını minimuma indirmesi gerektiğini asr'a yemin etmeden söyler! (: Hedef alanı belirlendikten sonra uygulamaya geçişte ders planlarının önemli olduğunu fakat, ayrıntılı, her anı düzenlenmiş yoğun programlar yerine; esnek, kişinin kendi ihtiyaçları doğrultusunda yaşam alışkanlıkları ile çatışmayıp, onlara uyum sağlamaya dönük programların daha etkili olacağını söylüyor diyebiliriz. Gerçekten de bazı insanlar zaman içinde asıl hedeflerinden sapıp onun yerine tüm enerji ve motivasyonunu bu plana sadık kalabilmeye harcıyor. Bu ise insanın hedefe giden yolda yolu tanımasına, oradaki renkleri, manayı ıskalamasına, araç ile amacı karıştırmasının sonucu olarak da başarısızlığa düçar olmasını kaçınılmaz kılıyor. Çalışma planları ile uyumlu, sağlıklı bir terakki için önerilerini şöyle sıralıyor Payot: # Geç uyumamak # Uyumadan önce yoğun zihinsel faaliyetlerden uzak durmak # Sabah yataktan uyandığımız anda kalkmak, ertelememek # Beden terbiyesi zihni aktif kıldığı için ufak bir yürüyüş veya esneme hareketleri olabilir # Mutlak surette beden temizliği # Başlanılan konunun bitirilmesi gerektiğini, yarıda bırakılan konuya bir süre sonra geri dönüldüğünde tekrar konsantre olup yeniden konuya hakim olma çabasının hem zaman israfı hemde yorucu bir döngü olacağından, vazgeçmeye göz kırpabileceğini bu sebeple kararlılığın nefes almaya devam edebilmesi için başlanılan işin bitirilmesi önemlidir. Mükemmel ve sağlam alışkanlıklar oluşturmadan irade terbiyesi imkânsızdır. Alışkanlıklar olmadan çabalarımızı her zaman yeniden başlatmak zorunda kalırız. Çalışma, hedefe ulaşma açısından evlenme ve evlilik yaşının etkileri konusunda Payot; Akademik beklentilerin evliliği geciktirdiğini , fiziksel anlamda en kuvvetli olduğumuz dönemleri yaşamın acımasızlığı ile mücadele ederek tükettiğimizi, fiziksel doyumu kabul görecek şekilde mu'tedil biçimde karşılamanın da önemli olduğunu fakat öğrencilerin büyük çoğunluğunun bu dönemi aptalca görüşleri rehber edinerek şehvetin peşinde yalanlar denizinde, kürek sallamaya gönüllü olarak mahkum olup bunu özgürlük kılıfıyla meşrulaştırdıklarını, bunu benimsemeyip de yüksek idealler peşinde gidenlerin ise çok az olduğunu söyler. Geç evliliğe karşıdır Payot, boş yere harcanan sevinç, sağlık, enerji israfına üzülür. Her şeyin zamanında yapılması gerektiğini, genç yaşta üstlenilen evliliğin bencillikten soyutlamaya meyyal sorumluluğunun başarılmasının daha muhtemel olduğunu bunun da insanı disipline eden bir etmen olacağını ıskalamamamız gerektiğini vurgular. Gelelim bir erkek olarak en sevdiğim yere (: Çeyizsiz, gösterişten uzak sade evliliklerin, yuvayı beraber tedrici bir usulle kurmanın, eşlerin birbirlerine karşı sürekli inşa edilmeye devam eden saygı ve sorumlulukla soslanmış bir sevgiyi geliştireceğini söyler. Yenilgi yenilgi büyüyen zaferlerin kutsal sürecini göze alabilenlere de selam olsun! Eş seçiminde kültürel ve entelektüel uyumada dikkat çeken Payot, "yine de sizden daha az birikime sahip olsa bile; iyi niyetli, duru bir zihne, -ki bunu müstakil bir kimliğe sahip olmak olarak yorumlayabiliriz- keskin gözlemlere sahip bir eş seçmenin yetenekli, birikimli bir adam için bir lütuf sayılabileceğini söyler." Gerçeklikten kopmaya teşne, sürekli soyut kavramlar dünyasında yaşayan bir adamın gerçeklikle bağını sağlayacak bir lütuf! Tüm bunlara rağmen aşkı aramak için gereğinden fazla beklentiye girilmemesi gerektiğini, kişinin kendini zihninde oluşturduğu 'mükemmel aşkı' aramakla yok etmemesi gerektiğini belirtir. Mevcut sistemde gazeteler, dergiler, filmler ile insana sunulan aşk temalı şehvet arttırıcı duyguların eğitim bağlamındaki zararlarına değinirken; cinsel iştahı taviz vererek bastırmayı ummak büyük bir cehaletin kanıtıdır der. Payot'un 'ZİNAYA YAKLAŞMAYIN' ayetini neredeyse tefsir edecek bu sözleri onun fıtrat kavramını makul bir zemine oturtanlardan olduğuna kanıt niteliğinde. Buna meyyal arkadaşlardan, ortamlardan, yayınlardan uzak durabilmek, irademiz üzerindeki kontrolümüzü sağlayan başka bir yoldur. Geçici hazlara veda, hedeflere doğru kadem atmanın ilk kademesidir çünkü. Öğrencilerin çoğunun sırf kendisinin ne kadar sevilebilecek bir insan olduğunu başkalarına göstermek için bir sevgilileri olduğunu söyler, Payotun bu gözleminde de ne kadar haklı olduğuna okullarda karşılaştığımız örnekler şahitlik eder. Kendini başkalarına kanıtlama acizliğine karşı dik duranlara, iffete, ve fıtratı tanıyıp ona dost kalabilenlere de selâm! Mazinin pişmanlığında kalmak mı, âtiye huzurla ulaşmak mı? Sağ twiks mi, sol twiks mi? dilemması için şu karşılaştırmayı yapar Payot: "Fiziksel zevk ve kibrin tatmini terazinin bir tarafına konulursa diğerine de huzursuzluk, fiziksel yıkım ve aptallığın yerini aldığı güzel ve keyifli çalışma sabahları konulmalıdır. Aptalca ziyan edilmiş güzel seyahatler, sonra ödenecek borçlar, orta yaşta hissedilecek pişmanlıklar ve şimdiki zamanın tüm itibarsızlıkları da eklenmelidir." Eğitimi engelleyici bir diğer unsur olarak şunu belirtiyor yazar: Cesaret kırıcı arkadaşlar; adeta kendilerine görev olarak sizin asla başaramayacağınıza sizi ikna etmeye çalışan motivasyon emiciler, bunlardan uzak durun, ister bilerek yapsınlar ister bilinçsizce, bunlar yengeç sendromuna tutulmuşlardır, siz ilerlemek istediğinizde sizi tutup gerisin geriye o çukura çekerler. Maliyeti karşılama bağlamında eğitim alma eşitsizliği hakkında ise; ücretli eğitim alan insanların başarıya daha yakın, daha şanslı oldukları fikrine asla kapılmamamızı, bir dağ köyünde yaşıyor olsak bile, bilgiye ulaşımın bu denli kolaylaştığı bu çağda, başarıya götürecek imkanlar yüzdesi arasında çokca fark olmadığını fark etmemizi ister. Çözüm olarak da araçların niceliğindense niteliğine odaklanıp bu farkı kapatabileceğimizi söyler. . Sonuç olarak Payot; İrademizi hedeflerimizle uyumlu eylemlerle güçlendirmeyi başarabilmeyi haysiyetli yaşamlara talip olabilmenin ön koşulu olarak gördüğünü söyleyebiliriz. İradeyi sorumlu olmaya kanıt olarak değil, sorumluluklarının bilincine ermişlerin kullanması gereken bir araç olarak gördüğünü de söyleyebiliriz. Bu kitabın sihirli bir formül ile sizi hedefleriniz doğrultusunda eyleme geçirecek bir forma sokacağı beklentisine girmeyin, satırların ardındaki kadim felsefeyi anlamaya, sindirmeye çalışmanın uzun vade de daha katmerli kazanımlar sağlayacağı düşüncesindeyim. Selametle kalın efendim.
İrade Terbiyesi
İrade TerbiyesiJules Payot · Karbon Kitaplar Yayınları · 202028,8bin okunma
·
344 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.