"...
Dört bir yanı kayaların çevrelediği, uçurumların tepenizden baktığı, bitki örtüsünden eser olmayan çok yükseklerde, kaya döküntüsü ve çakıl kaplı zorlu yollarda elbette zaman zaman biraz umutsuzluğa kapıldığınız, kendinizi fazlasıyla yalıtılmış, deyim yerindeyse dışlanmış hissettiğiniz olur. Kara bulutların birazcık alçalması bile bu duyguları hızla dayanılmaz, baş edilemez kılmaya yeter. Boğazınız düğümlenir, zorlu patikaları yüreğiniz ağzınızda aceleyle inersiniz. Devasa kayaların ezici sessizliği altında bu şekilde tek başına uzun süre yürümek imkansızdır; adımlarınız inanılmaz bir şiddetle yankılanır. Nefes alan, hareket eden bedeniniz bir ucube; soğuk, mağrur, kusursuz, ebedi cevherdeki yaşamın reddettiği bir lekedir. Aynı şekil de, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, yağmur ve sisten göz gözü görmüyor, bedeniniz soğuktan donuyorken de uzun süre yalnız yürüyemezsiniz."