Kitabın başlangıcından bitişine kadar sabrın, azmin, cesaretin, umut etmenin güzel bir serüvenine kapılıyorsunuz. İnatçı ve yenilgiyi kabul etmeyen kahramanımız Santiago ihtiyar bir balıkçıdır. Uzun süren talihsiz günlerden sonra oltasına bir balık yakalar ve işte tam bu kısımda serüven başlar.
Anlatım dili gayet sade ve yormayan bir dil.
Ben kitabı bitirdiğimde bundan önceki okuduğum Tatar Çölü kitabıyla bağdaştırdığım yerler oldu. Onda da sabrın ve umut etmenin derinliğini hissetmiştim.
Kitap aslında hayatın ta kendisi. Kendimize bir hedef belirleriz ve onun için savaşmaya başlarız. O hedef bizim mesleğimiz olur, yaşama tutunma amacımız olur. Uykusuz kalırız onun için. Bazen fiziksel bazen ruhsal olarak yıpratır, kanatır bizi. En sonunda ona ulaşırız ve bizimle yan yanadır artık. Ama bu sefer de daha başka zorluklar çıkar karşımıza. Hedefimize ulaşmak değildir artık zorluk olan. Ellerimiz, ruhumuz kanayarak ulaştığımız hedefe kılını bile kıpırdatmadan bizden çalmaya çalışanlardır zorluklar. Ama şunu unuturlar biz yenilgi ne demek bilmeyiz. Kitapta geçen bu alıntı gibi:
“İnsanoğlu kaybetmek için yaratılmamıştır ama...” dedi, “Yok edilebilir! Fakat yenik düşürülemez!”
Yok edilebiliriz ama pes etmeyiz.
Hayatımda hep 'olmayacak mı acaba? Pes mi etmeliyim?' dediğim anlarda anımsayacağım bir kitap olacak.