"Bırakın saatleri, dakikaları, an dediğimiz kısacık parçasının bile gerisinde kalışımız bizlere aczimizi haykırıyordu. Ne garip, bir de zamanla yarışıyoruz. Aslında yarıştığımızı sanıyoruz. Oysa onun içinde ve izin verdiği ölçüde yaşamaktan öteye geçemiyoruz. Bir yere geç kalınca dünya başımıza yıkılıyor. Erken gitmiş olsak bu kez de beklemekten sıkılıyoruz. Tam vaktini ise bir türlü denk getiremiyoruz ve hayıflanıyoruz. Azlığından şikâyet ederken, çokluğunda da bırakın başkalarını, kendimize bile zaman ayıramıyoruz.
Zaman sanki bir girdap, uzay boşluğunda bir kara delik; insan elinden çıkan hiçbir teknoloji ona hükmedemiyor. Kollarımıza taktığımız prangalar, duvarlarımıza astığımız parmaklıklardır saat ve zaman..."