Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Aşk öylesine bencil, öylesine büyük bir kendini koruma güdüsü içinde ifade edilir ki, insan tüm duygularını sergilemez, en azından hepsini aynı anda sergilemez. Duygular adım adım, taksit taksit açıklanır; böylece karşılık görmek garanti altına alınır. Hatta, bunda öyle ileri gidilir ki, ne zaman “seni seviyorum sözcüklerini kullanacak olsak karşımızdakinden de aynı sözcükleri bekleriz adeta mübadele ekonomisinde pazarlık yapıyormuş gibi. Bu sözüm ona aşk denen şeyin genel uygulamasında ve kavranmasında karşılıklılık kavramı vardır. “Ben senin yaptığını yapayım, sen de benim yaptığımı yap.” “Seni seviyorum, çünkü sen beni, ben seni sevdiğim için seviyorsun.” Neden mütekabiliyet arıyoruz? Çünkü aşkta kendi bireysel ifademizi bulmaktan aciziz. Mütekabil olunca, karşımızdakinin dilini kullanırız, daha doğrusu ortak bir dil yaratırız, standartlar, ısmarlanmış davranış kalıpları yaratırız. “Sen bunu yap, ben de onu yapayım.” Kullandığımız dil, aşkın paylaşılan bir süreç olmaktan çok objeler arasındaki bir alışveriş ilişkisi olduğunu gösteriyor: “Benimle seviş”, “seninle sevişmek istiyorum”, “beni sev”, “seni öpmek istiyorum” gibi. Mekanik bir mütekabiliyete, karşılıklı taleplere dönüştüğü anda ilişkinin totaliter niteliği, totaliter potansiyeli su yüzüne çıkar. Bilinçli olarak karşımızdakini hoşnut ederken, aynı zamanda onu hoşnut etmeme potansiyelini, gücünü de elimizde tutarız. Karşılıklılık esası üzerine kurulmuş ilişkilerde, tüm doğaçlama ve kendiliğindenlik, ilişkiden koparılmıştır.
·
49 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.