Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
5/10 puan verdi
·
4 günde okudu
2022 (Pars) yılında okuduğum 88.betik [Aralık ayının 3.betiği]
Normalde Fantastik (Düşsel) romanları okumuyorum çünkü genelde özgünlük adı altında düşsel dili olan Türkçe değil de diğer dilleri kabul edip Grek ve Roma ulamış bilgileri baz alarak yazılan eserler yoğunlukta olduğu için bu tür eserleri nadiren okuyorum. Türk Ulamış Bilgisi baz alan eserler de hep Taht Oyunları öyküncü olduğu için bu konuda seçici davranıyorum. Aslında H.G.Tannhaus'un Anatolien Günceleri tarzında yeni soluklar deneyerek Türk Ulamış Bilgisi'nden faydalanır. Bunlardan yola çıkarak elimdeki bu öykü seçkisini okurken hayal kırıklığı yaşacağımı tahmin ederken işler olmasına rağmen üç günde okumam beni şaşırttı çünkü bu kadar hızlı okuyacağımı tahmin edemezdim. Ayrıca öykü seçkisine baktığımda Mehmet Berk Yaltırık, Uğur Batı, Aslı E. Perker ve Tuna Kiremitçi'yi tanıyorum çünkü başka öykü seçkilerinden ya da magazin dünyasından dolayı (Tuna Kiremitçi) biliyorum. Gelin tanıdıklarımın ve diğerlerin öyküleri için ne yorumlar yaptığıma bakalım... Hayaletlerin Raksı (Mehmet Berk YALTIRIK); Öncelikle Yaltırık'ın ne Osmanlı korkusu ne de taşra korkusu olmayan ve günümüzde bir öğrenci evinin banyosunda gelen seslerden sonra gelişen olayı anlatan bir hayalet avcısı öyküsünü okuduğunu söylemekten kendimi alıkoyamayacağım. Bu üçüncü tarzda da başarılı çıktı. İlk betlerde birazcık sıkılganlık olmasının nedeni gereksiz sahne uzatmalarından dolayıdır. Ayrıca Ay Savaşçısı "Efsanevi Göl Canavarı! Usagi'nin Aile Bağları!" adlı kırkıncı bölümdeki Göl Yokaisi gibi iyileşmiş bir hayalet anlayışını çok seviyorum. Ergin, Usagi gibi onu iyileştirme gücüne sahip olmasa da onun yarım kalan hayalini gerçekleştirdi. Böyle mutlu sonlu ecinnili öykülerin devamı gelmesini çok istiyorum. Öykü öncelikle korku-gerilim çerçevesinde işlendikten sonra son kısımda ecinninin yarım kalan hayali gerçekleştirmeliydi. Mavi Saçlı Çocuk (Aslı E. PERKER); Sıradışılığın üzerine kurulan fantastik atmosferde kültürümüze ait tepkiler, öykü yoluyla bizlere güldürü olarak döndüğü için öyküyü okurken az da olsa yüzümüz güldürüyor çünkü olağanüstü durumlarda aklı selim davranmak yerine metafizik davranışlar sergileyip gülünç durumlara düşüyoruz. Elli yaşında kadın mavi saçlı bebek doğurunca onun evindeki ağaca çaput bağlayıp dilekler sunup bir de çocuğun ins ile cin kırması olduğuna dair fikirler üretiriz. Geliştirilmeye açık bir durum olduğu için uzun öykü tadında okuyabiliriz yeniden ama Fantastik dili için Türk kültüründe beslenerek. Diğer türlüsü ise öykünün büyüsünü bozacağına inanıyorum. Komiser Ayla ve Hançer (Tuna KİREMİTÇİ); Polisiye ile fantastik kurguları uyum içinde dans ederken İbrani Mistisizmi kullanılması beni cezbetti. Tek eleştirim ise İbranilerin yazdığı büyü kitapların dili neden Latince olmak zorunda mıdır? Giovanni Scognamillo'nun yazdığı kurgu doğru olmak zorunda mı? Adam yıllarca içimizde yaşadı ve İtalyan Latini olduğunu unutmamakla büyü kitapların dili Latince olduğunu yazmış. Bizler gibi kültür yozlaşmasına kurban gitmemiş. İbraniler tarih boyunca başka kültürlere hastalık derecesinde özenmemişler. Öyküye dönersek akıcılık, merak ve heyecan uyandırıcılığı sayesinde öyküyü okurken ben de o büyü kitabı elimde tuttuğumu ve beni kendine doğru çektiğini his ettim. İstanbul Çal Kemancı, İstanbul Çal Ağlayayım (Nazlı ERAY); Bir sabah uyandığınızda bir davetiyeyi kapınızın önünde görseniz ve davetiye de mezarlıktaki imza gününe davet edilseniz tepkiniz ne olurdu? Ben de öyküdeki karakter gibi merak edip davet edildiğim yere giderdim. Fantastik türünün alt türü olan paranormal tadında yazılmış öyküde büyük boşluklar var. Öykünün karakteri kadın mı erkek mi? ve öykünün karakteri ile Münevver arasında nasıl bir bağlantı var? Bu sorulara yanıt vermeyen kalem, aşkla özlemle tutkuyla İstanbul'u anlatıyor. Akıcı, sürükleyici ve merak uyandırıcı olduğu için öyküden asla sıkılmazsınız. Amarcord (Sabâ ALTINSAY); Öncelikle İtalyan Latincesi'nde Hatırlıyorum anlamına gelen Amarcord adının verilmesine bir türlü anlam vermiyorum. İtalyan Latinleri, İstanbul ile bağlantısını kuramadım. Öyküye dönersek güya bu yıl İstanbul'un İlterişi'nin yıldönümünde gün aydınlamadan İstanbul'daki bütün ekosistemi aynı filmi izler gibi bir noktaya bakıp boğazın tarihi kusmasına tanıklık edip sonra binyıllarca ki suskunluğunun mühürünü kıracak şekilde sitemlerini dile getirerek birdenbire kayboldu. Ekosistem uyandığı gibi önce boğazın kuruduğunu fark ettiler. Sonra bir kaç saatte bunu unuttular. Suların koruyucu ruhu olduğunu unutmayınız. Doğa aslında canlıdır. Bunu kalben his etmelisiniz... Metruk (Sibel ORAL); Bu öyküde insanların zevkleri uğruna diktikleri binaları zaman içinde terk edip başka binaları inşa etmesini anlatılıyor. Sibel Hanım bir konuda yanılıyor. O da Cumhuriyet döneminde Osmanlı Hanedanı sürgün edilmesinden dolayı cumhuriyeti eleştiriyor. O cumhuriyet olmasaydı bugün söz hakkın ve yazma özgürlüğünüz olur muydu? Çerağan Çırağan'dan geliyorsa Larna adı nerden geldiğini anlayamadım. Aslında eski dönemlerde yer-sub iyelerine inanırdık. Günümüzde bu inanç devam etseydi Metruk iyesi denilen bir koruyucu ruh kurgulanır. Metruk sözü yerine kaldırgan yani kaldıran denilirdi. Bu öykü sayesinde gereksiz kentleşmelerimize dikkat etmeliyiz. Geceleyin, Bir Kadırga (Onur CAYMAZ); Mitolojimizde geçen kiler cini Biçura'nın gecenin bir vakti köşkte kalanları tek tek baştan çıkartarak onları kadırgaya bindirip onları bilinmezliklere götürür. Bu öyküde Biçura'ya ayartıcılık özelliği eklenmiştir. Malzemenin güzel olması bir yana öykü sanki belgesel tadında anlatılıyor. Öykü doğrudan Naci ile Biçura arasında ilişkinin nasıl başladığını ve Biçura'nın insanları neden ayartarak onları kaçırdığını anlatılsaydı çok güzel bir öykü ortaya çıkar. İsmet'e insanların kaybolmasını anlatan kadırgalı aslında Biçura olduğunu biliyor muydunuz? Değerlerimizi kullanarak yerli fantastik yazan kaleme eksikliğine rağmen kısmen beğendim diyerek ona teşekkürümü sunuyorum. Kelâm-ı Mahrem (Uğur BATI); Edebiyat adı altında kafa ütüleme denilince akla gelen isimlerden ilk iki sırada yer alan kalem ilk defa bozuk saat gibi doğru gösterdi. Kafa ütüleme huyunda vazgeçmemiş ama Ferhan Şensoy'un Soyut Padişah adlı piyesi gibi paralel evrende geçen bir Osmanlı fantazyası yazmış. Öyküde padişah gördüğü kabustan dolayı herkesçe ayyaş olarak bilinen Vassaf Dede'yi defneder. Bazı yerlerde İslam dinini ağır bir şekilde dolaylı olarak eleştirdiğini görüyoruz. Merak ettiğim bu Sultan Salis kimdir? Hangi paralel evrende yaşadığı hakkında bilgiler verilseydi ve gereksiz kafa ütülemesi olmasaydı okunacak bir öykü olur. Fisalya'nın Gelini (Aslı TOHUMCU); Fisalya, Gedith ve Gerathe adlarını çıkardığımızda kısmen güzel bir öykü olduğunu görüyoruz. Bu öykü bana insana aşık olan King Kong öyküsünü anımsattı. Burada ejderha (yalpağan)'nın neden cadıları istediğini anlatmak yerine yalpağanın yıllar sonra boğazda görünmesini anlatılmış uzun uzun. Mitolojimizde cadı ve ejderha kavramları olduğu halde ısrarla neden Grekçe, Germence ve İngilizce adlar seçildiğine bir tür anlam veremiyorum. Türkçe fantastik dil değil mi? Fisalya; irkildek ve yalpağan kırması bir yaratık olduğu için Fisalis Grekçe'de Kabarcık ve Mesane anlamına geldiği için Kabarcığan yani Kabarcık Yalpağanı diyebiliriz. Fantastik adlandırmalardan benden geçerli not almadı. Livardaki Denizkızı (Vecdi ÇIRACIOĞLU); Cengiz Aytmatov gibi durum öykücülüğünü ustalıkla kullanıp kahraman bakış açısıyla aşkı ve bir kadını karşılıksız sevmesini sözcüklerle resim olarak çizdi. Benden geçersiz not aldığı kısım ise Sevdiği Grek kızından dolayı Poseidon'dan bahsetmesidir. Türk fantazyasında neden Grek kültürü ve tanrısı yer almalıydı. Denizkızı sadece Grek kültüründe mi var. Ayrıca kahraman bakış açısı, fantazya için uygun değildir çünkü denizkızıyla muhabbet ve denizkızı ne zaman insan olarak onun karşısına çıktığına dair hiçbir detay yoktur. Aşka onun gibi bakıyorum çünkü birini sevmek onun bedenine sahip olmak değil onun kalbini kazanmaktır. Genelde öykü seçkisinde yer alan düşsel öykülerde tatmin edicilik düşük seviyelerde çünkü düşsel öğeler ya tam anlamıyla ön planda tutulmadı yada o düşsel öğeyi tamamen açıklayıcı bir şekilde öykünün içinde yoğrulmadı. Yiğidi öldürsem de hakkını yiyemem diyerek korku-gerilim öyküsüyle seçkide yer alan Mehmet Berk Yaltırık, kağıt üzerinde en başarılı kalemdi çünkü alanında uzmanlaşıyor ve onu sadece öykü seçkilerinde okuyacağım çünkü o bunun nedeni biliyor. Edebiyatla ilgili olmadığı için burada yazmam. Serinin bilimkurgu öykü seçkisiyle kıyaslasam bu seçki daha akıcı ve sürükleyici hatta daha da yerliydi. Beni tatmin etmediği için okuyup okumayacağınızı sizlere bırakıyorum. Pars Yılı son öykü seçkisi oldu. Tavşan Yılıı'nda ilk öykü seçkisiyle sizinle olacağım... #BetikEli #İstanbulÖyküleri4 #Fantastik #Kolektif #İBBKültürYayınları #Kitapyorumu #Fantastik #UzunÖykü #OlayÖykücülüğü #KorkuGerilim #DüşGücü #Bilimkurgu #Polisiye #KitapTavsiyesi #KitapTutkusu #KitapOkumakÇokGüzelŞeydir #OkudumBitti #Bookstagram #Bookstagramer
İstanbul Öyküleri 4 Fantastik
İstanbul Öyküleri 4 FantastikKolektif · İstanbul Büyükşehir Belediyesi · 20222 okunma
·
321 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.