“Bak, öldün! Seni vurdum!” derdik. Oynadığımız hep savaştı.
Bir takım halinde, teke tek ya da yalnızlık fantezisi içinde.
“Böyle oynamayın, yoksa bu şekilde büyüyeceksiniz” derdi
anne ve babalarımız. Biraz da tehdit, fakat başka türlü olmamızın
yolu yoktu. Oyuncaklara ihtiyacımız yoktu. Eski bir çubuk elimizde
silah olurdu, çam kozalakları da bomba. Çocukluğum sırasında,
bir hedefi seçmeden ve bombalamadan, ne dışarıda ne de
evde tuvalette bir kere işediğimi hatırlamıyorum. Böylece beş yaşına
gelince artık olgun bir bombardımancı olmuştum.
“Eğer herkes savaşçılık oynarsa, savaş çıkar” derdi annem.
Gayet haklıydı, öyle de oldu.