Gönderi

Sürekli Evrim ve Deney Okullarda genelde sert bir sükûnet hakimdir; her sömestrin bir öncekine benzediği, değişimin olmadığı, bedenlerin gergin çizelgelerin sabit olduğu yerlerdir. Nadiren bir olay patlak verip kaskati rutini bozsa da yetkililer kısa sürede bunları bastırır. Paideia bundan fevkalade farklıdır. Hareket her yerdedir: Sadece ortalıkta dolaşan çocukların fiziksel hareketleri değil, okulun tüm yapısı organik bir şekilde evriliyor ve uyum sağlıyor gibidir. Çizelgeler. konular, çalışma grupları; her şey sürekli incelenir, her öğrenci ve duruma uygun olacak şekilde düzenlenir ve ayarlanır. Sabit kalan tek şey anarşist değerler ve ahlaki temellerdir; diğer her şey asamblea lar aracılığıyla düzeltilmeye açıktır. Kimileri bu sürekli devinimi öğrenmek için elverişsiz ve kullanışsız bulabilir. Ne var ki anarşist eğitimciler için etkileşime dayalı deneyler, pedagojilerinin ana eksenidir. Öğrenme, hür irade tarafından ateşlenen devamlı bir dönüt sürecidir. Anarşist eğitimcilerin rolu, hür iradeyi gen getirmektir, üstelik yalnızca özgür yaşamak için değil, ayni zamanda hür iradeyi ölçülebilir öğrenme için bir katalizör olarak gördükleri ve öğrenmek için öğrenmenin özerklige giden büyük bir adım olduğunu düşündükleri için. Ancak işler her zaman güllük gülistanlık değildir ve Paideia'nin final bir geçmişi olageldi: 1978'de, (aynı üç kadının kurduğu) Fregenal de la Sierra'nin sağ görüşlü yetkililerce kapatılmasından sonra kuruldu. Hep ebeveynler ve sempatizanlar ile eğitimcilerin oluşturduğu yetişkinlerden oluşan bir kooperatif tarafindan yönetildi. Geçen yıllar süresinde iç ayriliklar ve aralarında öz yönetim prensibinin terk edilmesi girişimlerinin de bulunduğ ebeveyn darbeleri yaşandı. Asıl gerginlik, ilerici bir okul ile hakikaten özgür bir okul arasındaki farkı anlayamayan ebeveynlerle yaşandı. Kurucuları için Paideia, ana akim okul sistemine bir alternatiften ibaret olmaktansa okulun normalde temsil ettiği her şeye yöneltilmiş radikal bir eleştiriydi. Kimi ebeveynler Paideia'y Martin Luengo'nun "burjuvazi okulu" dediği şeye istediler. Bize öfkeyle söylediği üzere, "Pedagojiyi istiyorlardı, ideolojiyi değil." Okul, bu krizleri devamlı değişerek, evrilerek ve yeni sorunlara uyum sağlayarak atlattı. Burada değişime uğramayan pek az şey var ve anarşizmin sürekli deneysellik israrı bu uzun ömrün anahtarı olsa gerek. Ancak binanın ve döşemelerin hafif pejmürdeligine bakıldığında, bitmeyen bir para sorunu olduğu görülüyor. Aylık 545 avroluk harç; okulun bakımı, kirası, okul servisi, yemek ve malzeme masraflarına gidiyor. Kalanı kolektif alıyor. Eğer ücreti karşılayamayan ebeveynler olursa taksit imkânı sunuluyor ve ödeme gücü fazla olan ailelerin zorluk yaşayan ebeveynlere destek çıkmak üzere oluşturduğu bir dayanışma fonu da mevcut. Parasızlık, maaşların da çok düşük olduğu anlamına geliyor. Bu yüzden de Gloria, öğretmenlerden biri, aynı zamanda bölge devlet okulunda da öğretmenlik yapmak zorunda. Bu, ona Paideia'nın pedagojik yaklaşımına benzersiz bir bakış açısı kazandırıyor. Kendisine anarşist okulun bir ada olup olmadığını sorduğumuzda cevabı kesin bir "hayır" oluyor. "Hatta bir adanın tam zıttı." diyor. "Çünkü insanlar buradan eleştirel analiz becerileriyle ayrılıyorlar. dünyayla ilgilenip onu sorgulayabiliyorlar. Devlet sisteminde ise eleştiriye yer yok. Her şey egemenlik ve otorite üzerine kurulmuş: Personel ve öğrenciler kadar, büyük ile küçük öğrenciler ve müdür ile öğretmenler arasında da. Katmanlarca otorite var ve sevgiye yer yok. Ada esas budur. Çocuklar minik, bireyci adalardır." Gloria için en başta sevgi geliyor. "Devlet okulunda öğretmenler öğrencileri sevmiyor. Tam aksine onları ehlileştirilmesi gereken düşmanlar olarak görüyorlar." Aynı zamanda küçük yaşta eğitimin çocuklar için son derece kafa karıştırıcı olduğunu da ekliyor. "Bes altı yaşındayken ilkokula başlayan çocuklar, o güne dek sohbet ve oyuna dayalı olan öğrenmenin tamamen farklı olduğu bir ortama giriyorlar. Oturup uslu durmak zorundalar. Bunu sağlamanın tek yolu da korku, ceza ve otoriteye başvurmak." Paideia'nın pedagojisini kısmen devlet okuluna uygulamaya çalışsa da bu o kadar basit değil: "Çocukların kafası karışıyor. Bir anda konuşmaya, asamblea lar düzenlemeye, eleştirmeye izin veriliyor. Ben kendi sınıfımda asamblea yapıyorum, fakat diğer öğretmenler buna tamamıyla karşı. Kendilerini tehdit altında hissediyorlar. Ebeveynler de başta, özellikle çocuklar anlaşmazlıkları çözmeyi matematik veya yabancı dil derslerine yeğlediğinde, bunun vakit kaybı olduğunu düşünüyordu fakat artık yavaş yavaş kıymetini anlıyorlar." Paideia'dan Sonra Hayat Kızgın öğleden sonra güneşinden kaçıp oyun alanının kenarındaki gölgeliğe sığınıyoruz. Orada eski öğrenciler Laura ve Johanna'yla sohbet ediyoruz. İki genç kız da on sekiz yaşında, dar beyaz kotları ve karnı açık bluzları içinde rahat bir özgüven havası yayıyorlar. Koyu, kıvırcık sacları koca kahverengi gözlerini çevreleyen Laura, "Mezun olduktan sonra buraya hep geldim, hatta bazen her gün," diyor. Her ikisi de yerel instituto'da (lisede) bitirme sınavlarına hazırlanıyorlar ama hâlen Paideia'daki yaşama yürekten bağlılar. Laura açıklıyor: "Burası okuldan çok bir aile gibi. İnsanların birbirlerine karşı sorumluluk ve bağlılıkları var ve herkes birbirinin elinden tutuyor." "Buradaki en zor şey," diye Johanna araya giriyor, "kişinin kendi kendine, kendisini zorlayarak yaptığı iş. Nihayetinde bir yere varınca insan buna değdiğini anlıyor. Bir diğer zor şey ise," diye ekliyor hafif üzgün bir tonda, "buradan ayrılmak." Paideia'nın özgürlüğünden devlet kurumunun katılığına gitmenin nasıl bir his olduğunu merak ediyoruz. Alternatif eğitime yöneltilen sorulardan biri, öğrencileri "gerçek" hayata yeterince hazırlayıp hazırlayamadığı. Laura inanamaz bir şekilde başını sallıyor: "İlk gözüme çarpan, daire şeklinde değil sıralarda oturmak oldu. Arkadaşlarıma sırtımı dönmek zorunda olmaktan dolayı şaşkındım... Ayrıca öğretmen ile öğrenciler arasındaki, öğrencilerin kendi aralarındaki ilişkiler öyle farklıydı ki acayip eril geldi. Ortalıkta sürekli bağırıp çağırarak emirler yağdıran adamlar vardı. Üstelik gramerde de @18 yerine eril zamir kullanılıyordu!" Tüm bu aksiliklere rağmen iki genç kız da Paideia'da okumanın onlara sağlam bir temel verdiği, onlara nasıl öğreneceklerini öğrettiği ve bu sayede zorlanmadıkları veya güdülmedikleri müddetçe beceri ve şevk sergilemeyen diğer öğrencilere nazaran büyük avantajları oldukları hususunda israrcı. Laura ve Johanna'nın olgunluklarına şaşırsak da neden bu kadar az sayıda mezunun "aktivist" olduğuna şaşırmadan edemiyoruz. Daha bir tane bile duymadık ve bu aklımıza pek yatmıyor. Okul sahiden toplumsal hareketlerin bir parçası mı, yoksa kapitalist toplumda izole yaşamaya mahkûm özgür çocuklar yetiştirmekle mi kalıyor? Anarşizmle eğitilmiş bu çocuklar gerçekten radikal değişim istiyor mu? Yoksa toplumsal çevrebilimci Murray Bookchin'in sert çağdaş anarşizm eleştirisinde de yazdığı gibi: "Mevcut düzene karşı sistemli, tutarlı ve örgütlü bir toplumsal mücadeleye ciddi bir bağlılıktan kaçıyorlar" mı? (1995, s. 58). Bir kere, katiyen onun "Anarşizmi Yaşayanlar" dediklerinden değiller: Alt kültürlerde yuvarlanan, "günü geçmiş anarko-bireyciliği... çok-şekilli direniş kavramlarını... toplumdan soyutlanmış bir şekilde" yücelten kişiler (1995, s. 10). Belki de okul onlara bir numara öğretmiştir: Anarşizmlerini saklamayı, ait oldukları toplumlarda çalışarak berber veya postaci. psikolog veya öğretmen, avukat veya hemşire "kılığında" anarşistler olmayı. Böylelikle aktivistlerin toplumsal değişim uzmanı rolüne bürünerek yarattığı iş bölümünü de reddetmiş olurlar. Andrew X'in açan "Anarşizmi Bırakın" başlıklı denemesinde yazdığı üzere: "Kendinizi bir aktivist olarak nitelendirmeniz, 18 Birçok Hint-Avrupa dilinde olduğu gibi, cinsiyeti bilinmeyen kişiler için ve karışık cinsiyetli gruplar için eril zamir kullanılır. Bu cinsiyetçi kullanımı reddedenler zamiri eril yapan harf yerine tersi olan @ sembolünü kullanırlar. başkalarından daha ayrıcalıklı olduğunuzu, toplumsal değişimin gerekliliği konusundaki idrakinizin ve bu değişimi gerçekleştirme hakkındaki bilginizin onlardan üstün olduğunu veya değişim için verilen mücadelenin başında ya da ilk safinda bulunduğunuzu düşündüğünüzü gösterir" (2001). Aktivizm, diye açıklar, salt kapitalizmin iş bölümlerini devam ettirmekle kalmaz, ayni zamanda hiyerarşileri pekiştirir ve eylemi ve fedakârlığı fetişleştirerek "aktivisti" "normal insanlardan" ayırır. "Aktivizm" çoğu zaman gerçek değişimin önüne geçer, diye yazar. Sonuç olarak mesele kendimize verdiğimiz ad değil, davranışlarımızdır. Martin Luengo da bu yaklaşıma katılır: "Amacımız seri üretim anarşistler çıkartmak değil; her öğrenci kendi yolunu çizmelidir." Ona göre ideal öğrenci, "anarşiyi ve anarşist değerleri nerede olursa olsun yaşayan kişidir." "İspanya'da anarşizme sempati duyan çoğu öğrencinin onun temel devletin anarşizmle ilkelerinden haberi bile yok. Gerçek değerleri özümsemeksizin şiddet ve isyana kapılıyorlar. Hatta özdeşleştirdiği ne varsa onu simgeliyorlar: Kargaşa ve dağınıklık. Eğer kendi düşünceni değiştiremezsen kimseninkini değiştiremezsin. Mérida'da öğrenciler değerlerini birbirlerine aşılıyorlar. Yerel ölçekte daha özgür düşünce, daha fazla hürriyetçi birlik ve güçlü bir alternatif kültür var. Üstelik," diye duraksıyor. Yüzüne muzip bir gülümseme yayılıyor: "Henüz evlenen öğrencimiz olmadı."
Sayfa 142Kitabı okudu
·
167 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.