Gönderi

Ufka baktı. Gözleri çok güzeldi. Gökyüzü kadar mavi ve bir o kadar da sonsuzdu. Fakat bu güzel gözlerde ayrı bir hüzün vardı. Kendisi sessizdi, gözleri de sessizliğinin süsü. "Gitmek istiyorum buralardan. Çok uzaklara, tanıdığım kimselerin beni soramaya bile gelemeyeceği bir yere." "Neden buradan ayrılmak istiyorsunuz hanımefendi? Çok güzel bir tepe. Her taraf yeşillikler ile dolu, mevsimler ile süslü. Her sabah çiçekler sizi izliyor ve kuşlar sizi selamlıyor." Sakince, bir piyanodan çıkan en hafif melodi gibi hoş bir sesle gülümsedi. "Olaya çok duygusal bakıyorsunuz. Fakat ben bu kadar duygusal yaklaşamıyorum. Artık selamını alamıyorum kuşların, çiçekler ile göz göze gelemiyorum. Ne yeşillikten bir zevk alıyorum, ne de mevsimlerin gelip geçtiğinin farkına varıyorum. Sadece soğukluk hissediyorum. Küçük bir kafes gibi. Her sabah kalkıyorum. Yatağımı topluyorum. Kahvaltımı yapıyorum. Sonra var ise ev işlerini yapıyorum. Misafir gelirse önlerine yemeği tabak ile koyuyorum. Gelmezler ise kendi tenceremden yiyorum. Biraz televizyonu açıp seyrediyorum. Fakat televizyonu kapattığımda Her şey sona eriyor. Sanki her zaman okuduğum bir kitabı bitirmek ve tekrardan aynı kitaba başlamak gibi. Her gün aynı döngünün içine tıkılıp kalıyorum. Bir şeyler yapmak istiyorum fakat Bir süre sonra tıkanıyorum. Ne yapacak bir şey ne de oyalancak bir şey buluyorum. O günkü kalkma amacımı kaybediyorum. Etraf sessizleşiyor, gözlerim tekrardan bu tepelere kayıyor. Bu tehditkar tepelere. Ve yine kalbim sıkışıyor... Galiba burası öleceğim tepe."
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.