Gönderi

Yani sorunumuz haz veren arzulara sarılırken acı verenlerden kurtulmak değil, arzunun doğasını bütünüyle anlamaktır. Bu, şu soruyu gündeme getiriyor: Çatışma nedir? Ve her daim haz verenle acı veren arasında seçim yapan varlık kimdir? Ben, öz, ego, zihin dediğimiz, "Bu hazdır, o da acı, ben haz verene sarılıp acı vereni reddedeceğim," diyen varlık kimdir? O varlık yine arzu değil midir? Ama eğer arzunun kapladığı bütün alana bakabilirsek ve bunu bir şeyleri elimizde tutmak ya da onlardan kurtulmak amacıyla yapmazsak, işte o zaman o arzunun çok farklı bir önemi olduğunu göreceğiz. Arzu çelişki yaratır ve tetikteki zihin çelişki halinde yaşamayı sevmez; bu nedenle arzudan kurtulmaya çabalar. Ama eğer zihin, arzusu onu yok etmeden, "Bu arzu daha iyi ve şu arzu daha kötü, ben bunu tutup onu atacağım," demeden anlayabilir, reddetmeden, seçim yapmadan, kınamadan arzunun bütün alanının farkına varabilirse, o zaman zihnin arzu olduğunu; ondan ayrı olmadığını anlarsınız. Eğer bunu gerçekten anlayabilirseniz, zihin oldukça dingin bir hale gelir; arzular ortaya çıkar ama artık bir etkileri, fazla önemleri yoktur. Zihne kök salıp sorun yaratmazlar. Zihin tepki verir, vermezse canlı değildir zaten. Ama bu tepki yüzeyseldir, kökü yoktur. Çoğumuzun pençesine düştüğü bu arzu sürecinin tamamını anlaması bu yüzden önemlidir.
Sayfa 23 - J. KrishnamurtiKitabı okudu
·
19 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.