Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

138 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Alıntılar.... Dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi burada da kadınlar eğlencenin "mezesi", erkekler ise günahtan azade, Tanrı'nın sureti gibiler.. .......... Uzayın boşluğuna savrulup yok olmuyordu acılar.. .......... Korkmanın ne demek olduğunu bilmiyor buradakiler, utanç duyacakları bir şeyleri olduğunu da sanmıyorum. Ezik bir fizik öğretmeni ne öğretebilir ki çocuklara ; "Direnmek güzeldir çocuklar, bu da bir fizik kanunudur," diyecek halim yok. Gurur duyacağınız bir şey yoksa da, utanç duyacağınız bir şey olmasın en azından hayatınızda. Yoksa bu şey, taşıyamayacağınız kadar ağır gelir ve onun altında ezilirsiniz. Hah, bu fizik kanunudur işte. ____________ Bu kitabı okuyup okumamak ikileminde çok kaldım. Zira, yazarı soğuk ve uzaktı bana. Fakat bütün ön yargılarımı bir tarafa bırakıp, objektif bir bakış açısıyla okumaya karar verdim. Karşılıklı atışmaktan duyamıyorduk birbirimizi, en azından yazılanı okurken karşı taraf konuşur beriki taraf dinler diye düşündüm.. Öncelikle; yazarın hakkını vermek lazım, kitabın akıcılığı ve sürükleyiciliği merak ettirip, okuma hevesi uyandırıyor insanda. Konular birbirinden bağımsız, kısa başlıklar altında birçok hikaye, acı ve aşk barındırıyor. Zaman zaman tebessüm edip, ara ara sorguluyor, ve kimi satırlarında yazarın yanıldığını düşünüyorsunuz. Bazen olayların ona göresi, bana göresi ikilemine giriyorsunuz. Kitapta özellikle dikkatimi çeken; yazarın Zaza bir Kürt asıllı olmasından belki de, ilk hikayesinde; savcının görev yaptığı topraklarına yeniden geldiğinde, ilçede gözüne takılan hususlara vurgulayarak yapmış olduğu betimlemelerdi.. Okul bahçesindeki Atatürk büstü ve büstün hemen önünde yazılı olan "Ne Mutlu Türk'üm diyene" sloganı! Jandarma karakolunun hemen önünde ise "Her Türk Asker doğar" yazısına çektiği dikkatti. Madem ki Türk olan mutlu! Kürtsek mutsuz mu olmalıyız?! Yahut da Kürt olmak mutsuzluğa mahkum olmak mı? der gibiydi. Ve madem ki Her Türk Asker doğar, biz Kürtlerden size asker olmaz, o zaman biz de kendi haklarımızı kendimizin savunacağı bir ordu mu kurmalıyız? Sizinkiler size bizimkiler bize göre mi kahraman olmalı? Eğer bu topraklar yalnızca Türk'lere aitse, o vakit Kürt'lerin de aidiyet duyduğu bir toprağa ihtiyacı yok mu? Biz de kendi vatanımızı inşa etmek adına sizinle savaşmalı mıyız? Yazarın yazısı, vurguları, sözleriyle değil belki ama, okuruna hissettirdiği haleti ruhıyye bunu söyler gibiydi. Veyahut da siyasi imajını bildiğim için bana hissettirdiği duygu buydu, bilemiyorum! İlk ve son hikayesi bunu gayet net ifade ediyordu. Aralara serpiştirdiği gerek traji komik, gerekse dramı olan hiKayelerinde altında yatan tek neden:EZİLMİŞİLİK ve ZULÜMDÜ.. Aslında kitabın bana göre özeti de tam olarak buydu. Yazar ilk hikayesinde; dağda vurulmuş, yaralı olarak ilçeye inmiş ve sorguda konuşmadığı için terörist ilan edilmiş bir genci ele alıyor, adı DEVRAN! Ailenin düştüğü perişan hallerinden, kendilerini bu hallere düşürenlere karşı hala daha olan merhametlerinden, davranışlarıyla onlara verdikleri dersten bahsediyor.. Acımış ama acıtmayan, incinmiş fakat incitmeyen, ötelenmiş ama ötelemeyen, utandırılmış ama utandırmayan, doğunun has insanını hissettiriyor size. (Diğer yandan baktığımızda ise dağlarda yitip giden; ne civanmertlerimizin, ne delikanlılarımızın göz pınarı kurumuş anaları var, merhameti su kadar berrak ve bir içim su olan Anadolu kadınlarımız.) Devletin kendi içindeki usulsüzlüğünden ve halkın Devletine güveninin her daim devlet tarafından boşa çıkarılmasından bahsediyor yazar çoğu hikayede aslında.. Aç ve sefil hayat sürenlerin, patron ağa babalarının elinin altındaki ezilmişliğini, yok olmuşluğunu anlatıyor.. (Oysa diğer yanda da; tuğlaları derme çatma yapılmış, sıvası dökülmüş ve belki de sıva dahi yapılmamış evlerine bir ekmek parası götürmeye çabalayan Mehmedimin ana babası var, Vatan sağ olsun diyen ) Dine vurgu yaptığı yerlerde var zaman zaman.. (Diyorsun ki o vakit; bunca dindar siyasetçi varken, kim bu dinsiz siyasetçiler!) Genel manada; Kürtlerin zamanında uğradığı haksızlığı ele alıyor yazılarında.. Okurken hak veriyorsunuz.. Haksızlığa uğrayan kim olursa olsun hak verir insan! Kitabı okurken sorguladığım, öyle değilmiş dediğim, evet burada çok haklılar diye söylendiğim, kavga etmek için bahane aramak yerine birbirimizi dinlemek için sebepler arasaymışız diye hayıflandığım, yahu aynı vatanın çocuklarıyız ve aynı dinin mensupları! Neden sanki başka kutuplardanmışız gibi tavırlarımız, diye düşündüğüm çok yer oldu.. Önce diyorum ki; bu yazarı siyaset alanında yanlış mı tanımışız! Sonra gözümün önüne milyon tane konuşma, röportaj ve şehit anaları geliyor.. Vazgeçiyorum.. Evet kitaptan aldığım dersler oldu, insanın fikirleriyle dahi savaştığı kimselerden öğrendiği pek çok şey olabiliyor.. Fakat, diyorum kendi kendime.. Mesele haksızlıktan sebep devlete küsüp gemiyi batırmaksa! Muhsin Başkan yapsaydı bunu, en çok onun hakkıydı.. Yazar olmak ayrı meziyet, devlet olmak ayrı.. Yazarın yazdıklarında haklılık payı var elbet, ve ders alınacak bir çok hikaye.. "Görünen köyler artık kılavuz istiyor.. " diye düşündürüyor bana. Haksızlıksa Mehmedime yapılanı da konuşalım, zulümse Muhsin Başkanı da.. Zira en çok küsmeyi onlar hak etti bu devlete.. Fakat; bu vatanın en çok kahrını çeken de onlardı, en çok seven de.. Ne mutlu VATANPERVER olanlara, her şeye rağmen devletine küsmeyenlere, kahrını da lütuf görenlere,Ne mutlu.. Kürt bir annenin Türk bir babanın evladıyım. Vatanımın her zerresine aşığım.. Ne mutlu kardeşçe bir bütün olabilen bizlere
Devran
DevranSelahattin Demirtaş · İletişim Yayınları · 20198,5bin okunma
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.