Merhaba. Uzunca bir romanın ardından yeniden burdayım.
Oblomov akıcı ve yormayan bir dile sahipti bu yüzden sıkılmadan, severek okudum. Okurken de sık sık kendimi Oblomov'un yerinde buldum ve sürekli "aynı ben" dedim. Oblomov'a ne kadar benzediğimi farkettim. Aslında hepimiz biraz benziyoruz ona. Hani bazen üstümüze bir tembellik çöker, mental olarak yorgun oluruz, sadece öylece durmak ve hiçbir şey yapmak istemeyiz, evden çıkmak bile büyük bir külfet gibi gelir. Bu dönemden çıkınca sanki uzunca bir uykudaymışız da hiç olmadığı kadar enerjik ve dinlenmiş bir şekilde uyanmış gibi hissederiz. İşte Oblomov'da bu yaşam tarzı haline gelmiş ve o uykudan hiçbir zaman uyanamıyor. En yakın arkadaşı Ştolts çok uğraşsa da onu bu yaşamdan koparamıyor. Ştolts, Oblomov'un bu yaşam tarzına da "Oblomovluk" adını veriyor. Artık üzerimize böyle bir tembellik çöktüğü zaman "neyim var benim" yerine "Oblomovluk yapıyorum canım diyeceğiz" .Anlaştık? Siz farketmeseniz bile hepimiz de birazcık Oblomovluk var.
𝙆ı𝙨𝙖 𝙗𝙞𝙧 𝙙𝙞𝙥𝙣𝙤𝙩: Tıpta Oblomovluk Sendromu olarak adlandırılan bir psikolojik rahatsızlık olduğunu biliyor muydunuz?