Çile...Çile...
Dile kolay iki hece, ama Necip'e gelince anlam bulan bir kelime.
Sadece bir kelime değil, bir yaşayış, bir dönüm noktası, bir lütuf ve bir işkence...
Üstadın bu büyük eserinde, Çile'sine yakından tanıklık ediyoruz; hayatındaki radikal değişikliklerin şiirlerine nasıl yansıdığına, çektiği acılara, yaşadığı büyük ruhsal buhranına, bu meşakkatli yolculuğuna dahil oluyor ve ona bir yoldaş oluyoruz.
Zamanında pek yanlış yaptığını ama bunlardan döndüğünü ve bundan dolayı çektiği acıları, bitmek tükenmek bilmeyen Çile'sini ustaca resmeder Necip Fazıl.
Üstadın yaşamını temelde ikiye ayırabiliriz. Yolu, 1934 senesinde Abdülhakim Arvasi Hazretleri'ne çıkar ve hayatı tamamen değişir ve hatta öyle ki önceden yazmış olduğu kimi şiirleri reddeder ve kendine yakıştırmaz.
Eserin son kısmında ise Poetika kısmı bulunur (İdeolocya Örgüsü'nün Şiir ve Sanat Bölümü) ve bu bölümde Necip Fazıl, Şair, Şiir, Şiirde Usul, Şiirde Gaye, Şiirde Kütük ve Nakış, Şiirde Şekil ve Kalıp, Şiirde İç Şekil, Şiir ve Cemiyet, Şiir ve Hayat, Şiir ve Din , Şiir ve Müsbet İlimler ve Şiir ve Devlet gibi konularda pek kıymetli görüşler bildirir. Bu bölümde şairin kim olduğunu, neler yapması gerektiğini, neye inanması gerektiğini, şiiri , şiirin nasıl olması gerektiğini, şiirde temel maksadın ne olduğunu, şiirde temelin(kütük) ve estetiğin (nakış) önemini ustaca anlatır, üstad.
(Detaylı olarak yorumlara yazacağız)
Özetle, Üstadın çektiği Çile'ye, yaşadığı buhranlara tanıklık etmek adına, şiirin ve şairin nasıl olması gerektiğini kavramak adına bu büyük eseri hepimizin okuması lazımdır.
Hepimizin hayatı da bir çileden ibaret değil midir zaten?
Naçizane yorumlarımız ve incelememiz bu kadardı, aşağıya eserden birkaç şiir bırakacağız, görüşmek üzere!
"Zıpkın düşüncelerden kalbim iğne yastığı,
Çökecekmiş gibi yer, ayağımın bastığı."