Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

536 syf.
3/10 puan verdi
·
21 günde okudu
Nar Ağacı'na bi’ de benim gözümden bakın
çok olmasa da spoiler bulunur Okunacaklar rafında sırasını -senelerdir- bekleyen bu kitaba elim hiç gitmese de okumam lazım diyerek başladım. Beni iten neydi, neden bu kitaba ısınamadım -daha başlamadan- bilmiyorum, kitabın kalınlığı desem olmaz, daha kalın kitaplar da okudum. Sanırım enerjisi diyeceğim. Neyse ki başlamış bulundum ve açıkçası hislerimin beni hiç de yanıltmadığını gördüm. Çünkü kitap, zaman zaman çıldırtan uzun ve sıkıcı tasvirleriyle, ağır telaffuzlu kelimeleri sık sık kullanmasından ötürü sanki Türkçe değil de Arapça bir kitabı okuyormuşum gibi hissettirmesiyle ve en önemlisi birkaç noktada denk geldiğim sapkın sayılabilecek -ne yazık ki- bakış açısına dahi masumiyet yüklemesiyle beni kaybetti. Öncelikle kitabı şöyle bir özetleyeyim; kitabımızın "hakim bakış açısı"na sahip torununun, anneannesi ve dedesinin hikayesi anlatılıyor. Anneannenin adı Zehra ve kendisi Trabzonlu. Dedenin adı Setterhan ve kendisi Tebrizli bir halı taciri. Kitap Tebriz'den gelen bir mektupla başlıyor ve devamında ailesinin eski dönem fotoğraflarına bakarken hipnoz olup o döneme "zaman yolculuğu" yapan hakim bakış açılı torunun anlatımıyla devam ediyor. Anneannesinin ve dedesinin başlarına neler geldiğini, yaşadıkları ortamı, kalplerine gömdükleri aşklarını ve çektiği sıkıntılarını detaylarıyla anlatıp en sonunda da yollarının nasıl kesiştiğine değinerek bitiriyor. Ciddi anlamda uzun bir yolculuk ve açıkçası su gibi akıp gitmiyor, en azından bende gitmedi. Her neyse kitabı da özetlediğime göre esas değinmek istediğim noktaya geliyorum ve ikinci paragrafta bahsettiğim "sapkın bakış açısı" dediğim kesitleri paylaşıyorum sizlerle; "...Kuyruğuna, sağrısına, sırtına, güçlü bacaklarına, zarif bileklerine, toynaklarına, yelesine, perçemlerine, ah hele kirpiklerine, içli içli gözlerinin ta içine bakan o gözlere baktı. Her biri birer derin kuyu. Neresinden okşasa güzelliği oradan çoğalıyordu ve sadece sahibine halinin diliyle varlığını katıyordu. Kirkor Usta'nın içinde de her erkeğin içinde uyanabilecek o arzu uyandı. Sahip olmak." (sf. 120) Yazar burada ata övgü yağdıralım derken ipin ucunu fazlaca kaçırmış sanki. Özellikle son iki cümle; kurulabilecek en yanlış ve tiksindirici cümleler olmaya aday. İkinci alıntıyı vermeden önce minik bir *spoiler* vereceğim. Setterhan'ın bir kuzeni var adı Azam. Kendisi daha bebekken annesi tarafından dayısına emanet ediliyor ve Setterhan'ın kucağına "işte sana bir kardeş" diye veriliyor. Fakat bilin bakalım ne oluyor? Setterhan kardeş olarak görmesi gereken Azam'a aşık oluyor. Bu zaten başlı başına bir problemken kitapta bir de bir tasvir var ki görmesem daha iyiydi diyorsunuz. Hemen paylaşıyorum; "Setterhan üçüncü turu bitirdi. Azam aynı yerdeydi. Dördüncü, beşinci, altıncı... başını kaldırdığında Azam'la göz göze geldi. Kız her defasında aynı ışıkla bakıyordu Setterhan'a; yarı çocuk yarı kadın, yarı mazlum yarı zalim, yarı masum yarı cilveli...Azam böyle bakmayı nerede öğrenmişti? Bu bakışları, bu sesi ona kim vermişti? Bu turlar daha ne kadar sürecekti? Bitmeseydi. Her defasında Azam ona böyle baksaydı. Setterhan düşüncelerinden utandı... (sf. 134) Yani bence de utanmalı. Kardeş olarak kendisine emanet edilen kişiye farklı duygular besleyen kim varsa onlar da utanmalı. Çok mu gerekliydi kitapta bu kısma? Setterhan, aynı evde büyüdüğü kuzeni yerine başka birisine aşık olsaydı daha hoş olmaz mıydı? En azından yapılan bunca güzel yorumu temellendirebilirdim belki kendi içimde. Son olarak bir kesit daha verip bitireceğim artık incelemeyi. Setterhan, bu sefer de kalbinde -ne yazık ki- Azam varken rastgele tanıştığı bir Rus kitapçısı olan Sofya'ya da şöyle bir meyletmiyor değil. Olay kilisede geçiyor. İkonlar önünde dua eden kadınların istavroz çıkarışını taklit etmek isterken; "...sağ elinin ilk üç parmağını birleştirmişti Setterhan. Böyle mi yapıyorlardı? Sofya güldü. Hayır, olmamıştı. Setterhan'ın elini eline aldı, üç parmağını bir araya topladı, işte böyle olacaktı. Çabucak çözdü parmaklarını Setterhan, sandı ki bu istavroz nizamı eline yapışıp kalacak. Ama Sofya'nın elinden parmaklarının ucuna geçen şu ipeksi dokunuş yok mu! Allah affetsindi ama içi ürpermişti" (sf. 232) Ve evet değerli okurlar, durum işte bu. Elbette yer yer etkilendiğim, hikayesine üzüldüğüm -mesela Çiçek Hala ve İsmail- kişiler de oldu ama bu kısımları göz önüne aldığımda kitabın tamamı benim için bir fiyasko. Beni en çok şaşırtan ise kimsenin bu noktalara değinmemesi. Herkese mi normal geldi? Bende mi bir gariplik var tam anlamadım ama kesinlikle önereceğim bir kitap değil. Neyse yeteri kadar uzun bir inceleme oldu. Ben sadece kitabı henüz almayanlara ve alıp almamakta kararsız olanlara daha realist ve geniş kapsamlı bir inceleme sunmak istedim. Buraya kadar okuyan ve beni anlayan herkese şimdiden teşekkür ederim. Sağlıklı günler ve iyi okumalar
Nar Ağacı
Nar AğacıNazan Bekiroğlu · Timaş Yayınları · 202127,2bin okunma
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.