Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

520 syf.
10/10 puan verdi
Bir genç, kasıla kasıla yürüyor;.. kimseli kimsesizlerden o da. Etrafında insanlardan bir koca kalabalık ama dese hani "bir omuz ararım, bir omuz ki nefes almaktan sıkılıp gelip onda durulayım, belki hıçkıra hıçkıra güleyim, belki ağzım kulaklarımda ağlayayım"... Aman! dese mi dedim, eyvah ki eyvah! Bunu yazana eyvah, okuyana eyvah! Denir mi hiç, dedirtilir mi öyle; 'ben olmak' amenna da 'biz olmak' bilmeyenlere, yalnızlığı iş bilmişlere "bir omuz ararım..." falanlı filanlı cümleler. Denilmez elbet, dedirtilmez elbet; yalnızların yüreğindeki toprağa insanlı umutlar ekilmez, hayaller ekilmez. Zira tüm dinlerde günah, tüm dillerde küfürdür; omzu düşük gezenlere omuz aratmak... Konuştuğunu tükür denize de illa diyeceksen bir şey, şunu de ey Martin: "Şu kuru kalabalıktan biri bir şey desin kasıla kasıla yürüyüşüme, biri bir laf etsin de fil sudan dönünceye kadar döveyim onu"... Ama Martin onu demedi... Tuttu "Aşık oldum" dedi... Belli, ölmeye gidiyor... Bir genç, kasıla kasıla yürüyor; burjuvazinin atlarıyla arabalarıyla geçtiği yollardan tabansız ayakkabılarıyla. Üzerinde denizlere gidip gelmelerin yorgunluğu, kalbinde Ruth ayarında bir yangın... Sahi, bu kadar kolay mıydı bir kalbin sırf biriyle dolması(!).. Kolaymış demek..."Cahillikse(!) aşka engel uçurumun müsebbibi, kitapları üst üste yığarım da kendi çukurumu onun tepesine vardırırım, yok ederim uçurumu" demeyedur be Martin... Off! Kitaba girip "tepesi çukuru yok yaşamanın, herkes kendi tepesinde alımlı kendi çukurunda çalımlı" diye kulağına fısıldayıp çıkamazsın ya kitaptan. Ki dinlemez de zaten. Pantolonunun yırtık cebindeki yaşamak telaşıyla, belli, ölmeye gidiyor... Bir genç, kasıla kasıla yürüyor; bir yataklık, bir masalık daracık odada. Masada bir yığın yazılmışlık, yakın zamanda üzerine yığılacak bir yığın yazılmışlıktan bihaber, yaşanmışlıktan bihaber. O sıra Maria elindeki bir tas çorbayı koyar masaya. Kirlense de çizilse de isyan eder mi hiç masa, o Martin'in yoldaşı, anlamasa da anlayanı... "Dur Maria gitme hemen" diye bağırıyorum gelecekten, "Martin editörlerle davasında haklı çıkacak ve ayakkabı da laf mı sana mandıra alacak, tüm yorgunluklarına şahit bu evi de alacak sana!" .. duymadı, herhal kendini üstte gören tabansızlar yine ütülenecek kıyafetler yığmıştır önüne de işlerini yetiştirmeye gitmiştir. Üzülme Maria, istedikleri kadar üstte olsunlar, göğe erişsin kibirleri, biz görüyoruz ya; onlar tabansız. Şşşşt Maria sessiz ol, daha haberleri yok tabansızlıklarından, onları yıkılışlarının gürültüsü uyandıracak... Martin de sonraki hikayesini aşka dair yazmak için masaya tekrar oturuyor, belli, ölmeye gidiyor... Bir genç, kasıla kasıla yürüyor. Bu sefer yalnız değil ama. Brissenden iki elinde birer gidon eski Porto şarabı damacanasıyla Martin'le aynı yolları arşınlıyor. Ah ne olurdu Madeline Miller daha önce doğsaydı, daha önce yazsaydı şunu: "Ama yalnız bir yaşamda, bir başka ruhun sizinkinin yanına damladığı ender anlar vardır, yıldızların senede bir defa yeryüzüne sürünüp geçmesi gibi..." Acaba ilk Martin mi okurdu Brissenden'e, Brissenden mi okurdu Martin'e... Okumasalar da olurdu ya; nihayetinde o "bir başka ruh"un kim olduğu ikisi için de aşikârdı... Hem neden bir kitabın adı "Fâni" konurdu ki?..ama bak intiharına güzel kılıf oldu Brissenden. Gerçi öyle mi ölünürdü,.. evet sanırım öyle ölünürdü... Yoksa veremden falan mı ölseydi, offf hayat sen de! Fazla sıkıcısın. Yakışır mıydı ona ecel eliyle ölmek!.. Brissenden Martin'in kolundan usulca çıkıyor, boş kolu zaman dolduruyor ve Martin,"Fani"yi bilmem kaçıncı kez pullayıp dergiye göndermeye gidiyor. Belli, ölmeye gidiyor... Bir genç, kasıla kasıla yürüyor. Elindeki bir poşet aşkı çöpe atmaya gidiyor. Zira onun çöp olduğunu yeni yeni anlıyor... Ertelenmiş bir anlamanın fukara kimsesizliğine sahip çıkıyor, onu koruyor kolluyor. Anlamak; basılmaya yeni tenezzül edilmiş kitapların baskı gürültüleri arasında, insanların bir ucu ikiyüzlülük diğer ucu yüzsüzlük olan köprüsünde mekik dokuyan insaniyeti arasında, burjuvanın köhne köleliği arasında büyüyor. Ama, ama en acısı da "kitaplar yazılmıştı.".. Yeni dikilmiş takımının sapasağlam cebine koyuyor bu anlamayı. Belli, ölmeye gidiyor... Bir genç, kasıla kasıla yürüyor bir geminin en ön kamarasında, sonra duruyor, duruyor, duruyor... Zamanı geldi, çoktan gelmişti, ta en baştan zamanıydı... Sessizlik, sessizlik, sessizlik... Suyun tuzlu tadı, yaşamanın acı tadı... Ve Martin derinde, en derinde... Belli, yaşamaya gidiyor...
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390,9bin okunma
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.