Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

536 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
20 günde okudu
Memleketimin Kısa Tarihi
İlk not: Okunması gerekir mi? Farklılık arayanlar için bence EVET. Okunsa olur mu? Kesinlikle. Ne zaman okunmalı? Kitap okuma kültürünüzü emin bir zemine oturtunca okuyabilirsiniz. İnsan cümbüşüne hazır mısınız? Koca bir insan silsilesine, üzerinize akın akın gelecek hayatlara ve ne oluyor diyemeden ne oldu diyeceğiniz bir eser için kendinizi hazır hissediyor musunuz? Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi kitabı Ayfer TUNÇ’un okuduğum ilk eseri oldu ve ne oldu biliyor musunuz? Kitaptaki yaklaşık 350 karakterin 351.si ben oldum. Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu kitap; hayatımın anlam arayışında çıktığım yolculukta bir huzur gemisinde tanıştığım Maria’nın tavsiyesiyle zihnime intikal eden duygu yumağının ortasına kurulmuş bir edebi eser unvanını taşımaktadır. Bu nedenle benim için kitabın edebi vasfından ziyade duygusal önemi de bir hayli yoğun oldu. Ancak yalnızca kitabın edebi değeri hakkında konuşacak olursak, sanki Agatha Christie kurguyu yazmış da Ayfer TUNÇ kurguyu insanlarla değiştirmiş ve önümüze yumulun artık diyeceği kalitede bir eser çıkarmış. Kurguyu karakterlere uyarlarken ince elemiş sıkı dokumuş ve bildiğiniz milimetrik hesaplar yapmış. Bu nedenle kitabı okurken olayların ya da olay karakterlerimizin birbiri ile ilgi düzeyleri açığa çıktıkça, kitaba daha da fazla bağlanacaksınız ve sanki Kelebek Etkisi’ni izliyormuşçasına bir duygu hissedecek ya da başarılı bir polisiye romanda son bölümde parçaların bir bütün haline gelişinden zevk alıyor gibi bir öğün olacaktır bu kitap sizin için. Bir kitap kimi zaman bir hayat, kimi zaman on hayattır. Alın size 350 ya da 360 hayat ve bakalım siz hangisisiniz? Kapak yazısında da dediği gibi bu kitap kesinlikle bir insan manzaraları kitabı. Şunu kesinlikle söylemeliyim ki bu kitap oldukça zor bir eserdir. Bu kitabın içinde yüzlerce olay ve şahıs gömülüdür. Muhteviyatında Karaca Ahmet kadar ölüm bulundurmaktadır. Bir hastane düşünün ve bu hastanede akıl sağlığı yerinde olmayan hastalar yaşasın. Peki sadece aklı yerinde olmayan kişiler hastalar değilse. Hastane hademeleri, doktorları, müdürü, mimarı ve hasta yakınları da bu kategoride ise ne olurdu? Bu kitapta karşınıza çıkan karakterler bildiğimiz, sokakta karşılaştığımız ve hiç akıllarından şüpheye düşmediğimiz bireylerden oluşuyor. Ama kitabı okuduktan sonra diyorsunuz ki “evet ben de kesinlikle bir akıl hastasıyım.” Burada siz kendinizi 350 karakterle bağdaştırarak ya keyif verici madde içeren kek yiyen ya zilzurna aşık ya da toplum tarafından hor görülen bir karakter olarak bulabilirsiniz. Her sayfada yeni bir karakterle karşılaşıp her sayfada yeni bir olaya yelken açacaksınız ve tam diyorsunuz ki bir karakter vardı evrende bir kara delikte kayboldu mu? İşte o sırada o karakter gökten zembille tam karşınıza çıkıp geliyor ve olayın hiç içinde değilken tam ortasında olduğunu fark ediyorsunuz. Kitap; karakterleri birçok şehire, birçok zamana yaymış bir gezi yazısı ve zamanda yolculuk gibi bir vasfa haiz şekilde bize anlatmıştır. Bosna Savaşı’ndan tutun da Ermeni Tehciri’ne, ev sahipleri ile kiracılar arasındaki tantana kadar basit konulara dahi içerikte yer verilmiştir. Bunlara yer verilirken de Erzurum’dan Muğla’ya, Konya’dan Trabzon’a kadar Türkiye ve diğer dünya ülkeleri gezdirilip zaman atlamaları yaşanmaktadır. Kitap bir deliler evinden bahsetmekte ama sanki kitabı okurken diyorsunuz ki “Burası deliler evi değil, bildiğiniz Türkiye ve bunlar da Memleketimden İnsan Manzaraları”. Kitap çok güzel durum ve dönem eleştirisi yapacak şekilde tasarlanmış. Bu yeri geliyor insanların işgal ettikleri makamlar, valilik gibi, yeri geliyor dinin sömürülmesi ya da dinin bir öcü gibi gösterilmesi gibi ya da tüm bunların dışında toplumsal sadakatimize mal olmuş aldatmak gibi durumların her birini gözümüze soka soka eleştirmektedir. Avrupa Birliği’nin çevreci görünmek amacıyla gerçekleşmesi imkânsız olan projeler için çevrecilere saçtığı paraya kadar her şeyde insanın gözünün açılması sağlanmak istenmiş sanki. Hani dedim ya 350 kişi 350 hayat diye işte buna yeni eklemeler 350 eleştiri, 350 ders de diyebiliriz artık. Kısacası bu kitapta kendimize birçok ruh hali aşılayıp birçok olaydan ders almamız kaçınılmaz bırakılmıştır. Deliler evimizin kısa tarihi kümülatif bir şekilde tüm karakterlerin tarihleri üzerinden anlatılmıştır. Kitaptaki metodoloji tıpkı Marx’ın emek değer teorisine benziyor. Bu teoriye göre bir malın değeri onun üretiminde kullanılan tüm emeğin değerinin toplamına eşittir. İşte bu deliler evinin tarihi ya da kitabımızın tam ismiyle “Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi”de bu evin yapımında veya dolumunda küçük büyük ayırt etmeksizin, yer alan tüm insanların hayatlarının toplamından oluşuyor. Karakterler ve olaylar arası yumuşak geçişler yapılıp okur kitabın içine çekiliyor ve beklentisine göre vay be ya da hmm bu kadar mı şeklinde olaylara nokta konuluyor. Kitabın sonunda da “Bir aşık, içinde bulunan kor şeklindeki alevi dışarı saçarak her yeri yakıyor”.
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa TarihiAyfer Tunç · Can Yayınları · 20193,383 okunma
·
926 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.