Gönderi

Göklerin ve Yerin Altı Günde Yaratılması Üzerine
[Andolsun, biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanlan altı günde yarattık, bize hiçbir yorgunluk) dokunmadı. (Kaf 50/38)] Göklerin, Yerin ve İçindekilerinin Altı Günde Yaratılması 38. ayette zikredilen yerin, göklerin ve içindekilerinin altı günde yaratılmasına yapılan işaret, Kur'an'da değişik ifadelerle tekrarlanmıştır. Müfessirler bunun siyakında Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste: "Allah Rasulu elimden tuttu ve buyurdu: Allah toprağı (yeryüzünü) cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları ise pazar günü yarattı. Ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruh olanı salı günü yarattı. Nuru çarşamba günü yarattı. Hayvanları perşembe günü yarattı. Ademi Cuma günü ikindiden sonra yarattı. Yaratılanların en sonunu cuma saatlerinin en son saatinde, ikindi ile gece arasında yaratacaktır" deniliyor. Ahd-i Atik ya da Tevrat esfarındaki Tekvin kitabından birinci ve ikinci ishah(sûre) da şu varid oldu: "Dünya boş ve karanlıktı, su ile dolmuştu Allah'ın ruhu yüzünde tecelli ediyordu. Allah bir gün nuru yarattı. Onunla karanlığın arasını ayırdı. Nur gündüz olarak, karanlık gece olarak adlandırıldı. Ertesi günde gökyüzünü yarattı. Üçüncü günde suyun ortasında yeryüzü kabuğunu, değişik çeşitte bitkileri, ağaçlanı yarattı. Dördüncü günde yeryüzünü aydınlatması için güneşi, ayı, yıldızları yarattı. Altıncı günde hayvanları, vahşileri, yeryüzü canlılarını, sonra da erkek ve dişi sûretinde insanı yarattı. Yedinci gün amelini bırakıp dinlendi. Sübhanehu ve Teala bu günü bereketli ve kutsal kılsın. Bu bölümde altı günün adlanı zikredilmedi. Oysa başka esfarda "Allah cumartesi gününü kutsal kıldı ve onda çalışmayı yasakladı" deniliyor. İbn Kesir Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadisten şüphelenmesine rağmen İmam Ahmed, Mücahid, İbni Abbas rivayetinde ise, yedinci gün, yaratılmanın tamamlamasından önceki gün cumartesi idi. O bu adla adlandırıldı, çünkü anlamı, iş bittikten sonra daha dönmemek, kesmektir." Adlandırma nedeni yönünden ya da Allah'ın işi bırakması ile ilgili söz açısından bunda bir gariblik vardır. Sonra cumartesi hakkındaki rivayet ile Tekvin sifrinde ve başka esfarda cumartesiyi kutsayan ve onda çalışmayı yasaklayan rivayet arasında da bir gariplik bulunmaktadır. Hud Suresi'nin 7. ayeti ile "Yeri ve gökleri altı günde yaratan O'dur. O'nun arşı su üzerinde idi." Tekvin sifrindeki şu ibare arasında bir benzerlik görünmektedir. "Allah'ın ruhu su yüzünde tecelli etmekte idi." İbn Kesir, mahlukatı yaratma gününün sıradan bir gün mü yoksa Hac Suresi'nin 47. ayetinde zikredilen günün benzeri mi olduğunu sorar. "Rabbinin katındaki bir gün, sizin saydığınız, bin sene gibidir." İbni Abbas tefsirinde İbni Kelbi'nin rivayetinden onun bin yıllık bir gün olduğunu kesin bir üslupla belirtir. Bazı müfessirler ise, günün lugattaki anlamının belirli bir zaman ya da belirli bir vakit olduğunu belirtirler. Kur'an ibareleri ise, Allah'ın kâinatı ard arda gelen zamanlarda yarattığını anlatır. Seyyid Reşid Rıza, günleri, yeri, gökleri ve içindekileri, canlı cansız varlıkları yaratma eyleminde geçen oluşum merhaleleri ile ayeti tevil etmektedir. Bazıları ise bunu şöyle yorumlar, Allah, altı günde yarattığı butün mahlukatı mücerred iradesi ile hemen varetmeye gücü yetmesine rağmen, bununla kullarına tedrici ve teenniyi (yavaş) öğretmek ister. Bazıları ise yerin, göklerin ve içindekilerin altı günde yaratılmasının mahiyeti ve keyfiyeti hakkında verip veriştirirler. Özellikle Fussilet Süresi'nin 9-12. ayetleri bu alanda konuşmaya sevk etmektedir. De ki: "Siz mi arzı iki günde yaratana nankörlük ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz? O alemlerin Rabbidir. Arza, üstünden ağır baskılar (sağlam dağlar) yaptı. Onda bereketler yarattı ve onda - arayıp soranlar için gıdalarını (bitkilerini ve ağaçlarını) tam dört günde takdir etti (düzene koydu). Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve arza: "İsteyerek veya istemeyerek (buyruğuma) gelin" dedi. "İsteyerek buyruğuna geldik" dediler. Böylece onları, iki günde yedi gök yaptı ve her göğe emrini (kanunlarını) vahyetti. Biz, en yakın göğü yıldızlarla ve koruma ile (koruyucu güçlerle) donattık. İşte bu, o güçlü, bilen (Allah)ın takdiridir." Kur'an'da gelen her şeye iman etmenin gerekliliğini belirtmemize, onun Rabbimizin katından olduğuna, hikmetini ve mahiyetini anlamamıza veya anlayamamıza rağmen biz diyoruz ki: Kur'ani işaretlerdeki maksatlar, müddetin ve keyfiyetin kendisini ispat etme maksadından daha çok Allah'ın kudretini, azametini hatırlatmayı ilham ediyor. Zikrettiğimiz Fussilet Sûresi ayetleri ile bizim şu an tefsirini yaptığımız ayet bunun güçlü delili bulunuyor. Seyyid Reşid Rıza'nın "el yevm" gün kavramını tevilinde, canlı cansız varlıkların sınıflarının, kâinat sahnelerinin oluşumunda merhale merhale geliştiğini açıklaması ayetlerin nesnelliği açısından doğruluk payı veriyor. Fakat Peygamber döneminde, modern çağlarda bilinenler bilinmiyordu. Peygamber ve Kur'an dinleyicileri tarafından hakikatı idrak edilmeyen, bilmeyen ilmi ve teknolojik durumlara Kur'an'ın işaret etmediğini söylemek istemiyoruz. Fakat bunun söz konusu Kur'an'ın hedeflemediği cümlelerinin içermediği, irşad çerçevesinden çıkarıp araştırma ve tenkit sahasına sokacağı görüşündeyiz. Söylediklerimize şunu da ekleyebiliriz: Kur'an'da zikredilen kâinat sahneleri ve kanunları davet prensiplerini destekleyen vesilelerden bir bölümdür. Özellikle Allah'ın azameti, kudreti, vahdeti ve haklılığını belirlemede. Geçen münasebetlerde çok defa söylemişizdir. Bu vesileler, konusu dinleyenler tarafından bilindiği zaman hedefini gerçekleştirmede daha güçlü oluyor. Yerin, göklerin ve içindekilerinin altı günde yaratılması, bundan önce Allah'ın ruhunun suda tecelli etmesi söylediğimiz gibi Peygamber (s) döneminde Ehl-i Kitap'ın elinde dolaşan kitaplardan Tekvin sifrinde zikredilmektedir. Kur'an'ı dinleyen Araplar ya da onların çoğunun Ehl-i Kitap yoluyla bunu bildiklerinden şüphe yoktur. Allah'ın hikmeti gereği, muhkem Kur'ani prensibi desteklemek için, dinleyicilerin bildikleri misallerle kısa bir şekilde zikretmeyi ister. Bu prensip de, mevcudatı meydana getirenin Vâcibu'l-Vücud olması, kudretinin ve rububiyetinin şumüllü olması, kâinatı yaratanın onda kanunlar koyarak tanınması gerekir. Biz, bu görüşün doğru olmasını temenni ediyoruz. Allah en iyisini bilir. Bununla beraber tefsir kitaplarında, bu ve benzeri sûrelerin tefsirinde; göklerin yaratılması, yerin ve göklerin mahiyeti, birbirleri ile olan ilişkileri, her göğü ayıran mesafeler ve daha başka şeylerin umûmen kaynak kitaplara dayanmayan açıklamalar zikredilmektedir. İlmi olarak bilinen şeylerle uyum sağlamadığını ifade ediyor, asıl noktasında söylediklerimizi bunun için de söylüyoruz. Kur'an'ın artırmadığı, genişletmediği ve belirli bir noktada kaldığı yerde durmak gerekir. Bunun arkasında gitmekte de fayda yoktur. Kastettiği hedefleri göz önünde bulundurmak gerekir.
I, 387-389
·
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.