Bu Ekim sonu gecesinin tek bir nabız atışı vardı: Ağaçlarda, yağmurda, çamurda, alacakaranlıkta, ağır ağır çekilen karanlıkta, silikleşmiş gölgelerde, yorgun kaslarda, sessizlikte, insana ait nesnelerde, dalgalanan taş yolun kıvrımlarında, sözle ve hayalle ulaşılamayacak düzene göre bambaşka, acayip bir ritimle atıyordu; saçlar bedenden dökülen dokulardan farklı bir tempoya uymuş, büyüme ve çöküş ayrı ayrı yönlerde ilerliyordu; yine de yankılanan şu binlerce patırtı, tutarsız depreşip duran şu gece gürültüsü, görünüşe göre çaresizliğin üstünü örtmek için meydana gelmiş süratin öğeleriydi.