Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mahalleyi Terk Etmek
"Türkiye irili ufaklı mahallelerden ibaret büyük bir kasaba. Cumhuriyet elitlerinin samimi çabalarına rağmen hiçbir zaman bağışıklık sistemi güçlü bir devlet ve millet olamamış. Haliyle zamanla oluşturduğu birtakım kimlik eskizleri, gelenekler ve değerleri de yaşatmaya güç yetirememiş. Onların kötü versiyonları, kiç örnekleri ve her an satışa hazır biblolarıyla yetinilmiş. Cumhuriyetin şehirli aileler, yararlı cemiyetler, dış işleri, askeriye gibi belirli kurumlar aracılığıyla korumaya aldığı birtakım değerler de bütün Türkiye sathına yayılamadan 2000'lerden itibaren kademe kademe kaybolmaya yüz tutmuş. Bu arada cumhuriyet elitlerinin bu iyi hesaplanmamış ve kurgulanmamış mücadelesine paralel olarak irili ufaklı küçük mahalleler hep yaşamış. Onlar da kendilerine ait değerlere sahip olmuş. Bu değerlere mutlak bir bağlılıktan ziyade türedi bir kimlik, pazarlık unsuru olarak bakılmış, iktidarın sağladığı imkanlar çerçevesinde hayat bulmuş, genişlemiş ya da zayıflamış. Hâliyle ideal bir mahalle, anlayış, cemiyet, hatta ideolojik kesim, kitle hiçbir zaman olmamış bu memlekette. Türkiye'deki siyaset arenası da, siyasi düşünce agorası da evde ne bulduysa getiren köylü tüccarlarından ibaret bir pazar olarak hayatına devam etmiş. Yani sağ, sol, liberal, islamcı vb. hep aynı güdüklükle arzı endam etmiş. Tek boyutlu, karikatür tipler ve anlayışlar üretmiş. Ne solcular gerçek solcu, ne muhafazakarlar gerçek muhafazakar ne de liberaller gerçek liberal olabilmiş. Ece Ayhan'ın harikulade ifadesiyle zaten tercüme bir cumhuriyet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin mahalleleri de bu tercüme furyasının ürünü olarak boy göstermiş. Nihayetinde bu ülkede farklı kisvelerde de olsa tek bir dava ve tek bir kavga olmuş devleti yani merkezi ele geçirmek. Bu mahallelerin devleti ele geçirmesindeki motivasyon da ideal bir düzenin tesisi için çalışmanın aksine çeşmenin başını tutmak olmuş. İşte bu çeşmenin başını ele geçiren de kendi edebi ve edepsizliği ölçüsünde içindeki hıncı meydana salmış. Kendi açlığı ölçüsünde çalmış çırpmış, yakıp yıkmış. bu kavgada doyup tövbe eden de olmuş kusup yeniden azan da... Ama hiçbir zaman bugünkü gibi bir açlık, bugünkü gibi bir gözü dönmüşlük olmamış memlekette. Elbette bugünün kavgası, nefret ortamı, çiğliği, seviyesizliği bugünün eseri değil. Burada bütün mahallelerin payı var. Yukarıdaki girizgahı da buna değinmek için yaptım. Ama yine de bugünkü gözü dönmüşlüğün orijinal, kendinden menkul tarafının da hakkını yememek lazım tabii. Bu kadarını kimse başaramamıştı. Neyse biz hikayemize devam edelim. Türkler, tabiricasizse Maslow'un en alt katına yerleşmiş önce kiracı sonra ev sahibi olmuş hatta üst katlara da çıkmış ama en alt katı pek sevdiği için üst katlara çıktığında da kendi kalmayıp kiraya vermiş bir millet. O yüzden zekâ, basiret, irfan gibi birtakım insanî hasletler, tevazu, digerkamlık, tamah gibi birtakım erdemler nadir bulunur buralarda. Nadir bulunduğu için değerli olur diye beklersiniz ya o da olmaz. Bırakın sıradan halkı, o değerin edebiyatını yapan, kitabını yazan, güya sarrafı olduğunu zanneden bile dönüp bakmaz yüzüne. İş eninde sonunda mahalle kavgasına döndüğü için o mahallenin aydını, enteli, kalenderi de körleşip dakikasında kavgada yumruk sayılmaz raddesine ulaşıverir. Bu görkemli bir nasipsizliktir. Size Platon'u peygamber gibi anlatan bilge, Hegel'i yalayıp yutmuş entel, kulaklarının hassaslığından Bethoven'dan başkasını dinleyemeyen estet, şehrin kültürel değerlerini anlatırken Dyonisosvari bir coşkuyu kuşanan İstanbulist bir anda ateşin barbarına dönüşüverir. Öyle zırvalar, iddialar, herzeler görürsünüz ki kalbin afetlerinden olan kibrin ilk sırasında ilim olduğunu söyleyen Birgivi'nin kerametine bir kere daha hayran kalırsınız. Yani bu memleket, bu millet topyekûn bütün mahalleleriyle bir nasipsizlik şaheseridir. Eğer gerçek bir nasip aranıyorsa bu mahalleleri terk etmek gerekir. Terk etmek derken bir diğer hastalıklı mahalleyi terk ettiğinin yerine ikame etmek değil topyekûn mahalle fikrini de terk etmek icap eder. İlki kolaydır da ikincisi ziyadesiyle zordur. Başka bir mahallenin hayaliyle zaten pek memnun olmadığın mahalleni kolay terk edersin. Yabancının çekiciliği, mahalleler arası kör rekabette yeni mahallene kazandıracağın avantaj vb. hususlarla daha konforlu bir alana da kavuşabilirsin elbette. Oysa bu durum çok kolay düşülen bir tuzağı barındırır. Başka bir mahallenin hatırına mahallesini terk edenin geçmişine olan hıncı hiçbir hınca benzemez. Arafta ısrar etmenin onurlu öfkesinden, haysiyetli aksiliğinden farklıdır o. Her şeyi küle çevirecek kudrette bir yangındır. Tedavisi yoktur. Tövbesi zordur. Kibri dağları aşar. Aklını tevile kullanırken Faust'u kıskandırır, şeytanı utandırır." usuyitik
·
148 görüntüleme
Mehmet Emin Alperen Kılıç okurunun profil resmi
"Cumhuriyet Elitleri"ni google'da aramak çok eğlenceli. Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, tarihin farklı bölmelerinden ‘elitler’ diye tarif ettiği kesimleri hedef alarak “Kültür-sanat alanını milletten kaçırdılar, milleti dönüştürmenin bir aracı olarak kullandılar” dedi. 2018, Ocak 15
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.