Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

216 syf.
·
Puan vermedi
Sis Dağının Çocukları Kitabın hikayesi 1960'ların sonu 1970'lerin başında Trabzon'un Şalpazarı ilçesine bağlı Fidanbaşı köyünde geçiyor. Hikayenin kahramanları yazarın kendisi, ağabeyi ve köyünün insanlarıdır. Olaylar Karadeniz'den şehirlere erkeklerin başlattığı gurbet göçleri ve kadınların köyde olağanüstü başarı hikayeleriyle ilerliyor. Köyde, bütün iş insan gücüyle yapılıyor: yük taşımak, hayvanlara bakmak, kovalarla su taşımak, ekin ekmek, çapa yapmak, değirmende mısır öğütmek, ekmek pişirmek.. daha nicesi.. Kitap 60'lı 70'li yıllarda geçiyor. Teknoloji tabiki o zamanlar günümüzdeki gibi yaygın değil. Her evin elektriği yok mesela, gaz lambasıyla aydınlanıyorlar. Yine her evde musluktan su da akmıyor. Haliyle dereden kova kova su taşımak zorundasın. Ayrıca günümüzdeki gibi, o zamanlar iletişim kurmak, cep telefonuyla değil; kasabaya gidip mektup yazmak veya telgraf çekmekle oluyor. Köyde o zamanlar yoksulluk var. Ebe yok, doktor yok, imam yok. Bir şekilde köylüler başlarının çaresine bakmak durumundalar. Ve bakıyorlarda. Ebe içlerinden biri, köyün çocuklarını o doğurtuyor. Keza kırıkçı çıkıkçı görevini üstlenen hayvanlar gibi insanların kırık çıkıklarını tedavi eden kişi, o da köyün insanı. Terzisi, bakkalı, imamı.. Sanki köylü, işlerinde yaptığı imece usulünü, birbilerine çeşitli görevler vererek, meslekler içinde yapmış. Peki ya çocuklar? İnternet, bilgisayar, elektrik yok.Onun yerine çocuklar okula gidip, birbirleriyle eğlenceli oyunlar oynuyor ve oyuncaklarını kendileri yapıyormuş. Unutmadan ekleyelim. Gurbete giden erkekler dönmeyince, köyün bütün yükü kadınların sırtında oluyormuş. Yazar bu durumu, "Hanımlar sabah gün ışığı ile aydınlanmadan işe başlar, akşam gece karanlığına kadar işleri bitmezdi. Gurbetle birlikte her hanenin hanımı aynı zamanda evinin erkeği de olmuştu. Ana'ların çilesi çoktu. Ev işleri, tarım işleri, hayvan bakımı, çocukların bakımı, yaşlıların bakımı, yemek işleri, ekmek pişirme, yakacak odun etme, taşıma, olmadı çocuklarını okutmak için kasabaya sırtında odun götürüp satma işi hep hanımlarındı. Erkekler Karadeniz'den kaçmıştı."diyerek anlatıyor. Ama" Hiç kimse yaşamından şikayetçi değildi. Şikayetçi olacakboş vakti de yoktu." diyerek de sözlerine ekliyor. ### Benim çocukluğum 90'lara denk geliyor. Bizler hem geçmişi ucundan yakaladık, hem de hiçbir teknolojik gelişmeye "neler de çıkmış," demedik. Hem sokakta oynadık, hem ateride, hem p.c'de.. Galiba bu yüzden..90'lar en şanslı kuşaktı. Kitabı okurken karşılaştırma yapa yapa gittim. Bir tarafta 70'ler bir tarafta 90'lar.. İnkar edemiyeceğim. Çocukluk eskiden yaşanıyormuş. Şimdiki şartlarda ise çocukluk tele ekran karşısında geçerek yaşanıyor. 90'lar da hatırlarım. Mahalle aralarında boş araziler olurdu. Tüm çocuklar orada toplanır. Akşam Hoca ezanı okuyana kadar orada oyunlar oynardık. Geçenlerde çocukluk oyunları oynadığımız arazinin önünden geçiyordum. Bir baktım ki: On bin basamak merdiven.. Cama betona boğulmuş, kocaman bir yapı, karşıladı beni. O an içimden geçen tek şey "Eee mahallenin çocukları bundan sonra nerede oynayacak? " demek oldu. Sözün özü: günümüzde, çocukların oyun alanlarını dijital dünyaya, tablete, bilgisayar, cep telefonuna sığdırarak; çocukların yaşam alanını daraltıyoruz. Dilerim, bilinçli ebeveynler, yaptıkları yanlışı tez zamanda düzeltir. Çocuklar, çocukluğuna kavuşur. Çocuklara sanalda değil, gerçekte oyun oynayabilecekleri yaşam alanları açılır. ๑ ◕‿◕ ๑
Gizemli okur
Gizemli okur
Sis Dağının Çocukları
Sis Dağının ÇocuklarıHarun Özdemir · Heyamola Yayınları · 201510 okunma
·
980 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.