Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

140 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 saatte okudu
İnsanlar balon balıklarından da tehlikeli...
Cansız bedeni 2 Eylül 2015’te, kıyıya vurmuştu. Kırmızı tişörtü, mavi şortuyla sanki yeni uykuya dalmış bir bebekti Aylan. Denizi yastık yapmış, beli açık kalmış masumca uyuyordu, üşütmesin diye üstüne ince, yazlık bir pike örtesi geliyordu insanın. Birazdan uyanacak, gülücükler atarak kumlarda koşturacaktı sanki. Oysa ki Aylan’ın bu masumca uyuyan fotoğrafı tüm dünyanın yüzüne tokat gibi çarpmıştı göç gerçeğini… Ülkelerini terk etmek zorunda kalan, küçücük bir umuda sarılıp ölüm yolculuğuna çıkan binlerce can, Ege’nin sularında yitip gidiyordu. Aylan bebekte onlardan biriydi, hatta bu göçün sembolü olmuştu. Zülfü Livaneli’nin Balıkçı ve Oğlu kitabında Aylan, Samir olmuş, bir yunusun vasıtasıyla Balıkçı Mustafa tarafından kurtarılmıştı. Livaneli kendi kurguladığı dünyada öyle olsun istemişti. Ya da okur, yani ben öyle olsun istemiştim. Oğulları Deniz’i denizde kaybeden balıkçı Mustafa ve Mesude’nin hüzünlü, sessiz, sakin hayatları denizden gelen Afgan bebek Samir’le birlikte, duygusal çalkantılarla dolu başka bir yöne kayıyor. Evlat hasretiyle yanan çift, Samir’i kaybetmemek için yasa dışı işlere kalkışıyor. Samir’in annesinin hayatta olduğunu öğrendiklerinde ise girdikleri vicdan muhasebesi; yaşadıkları tüm zorluklara, acılara rağmen hayat yoldaşlığını bırakmayan çiftin kırılma noktası oluyor. Birbirlerinin dilini bilmeyen ama annelik diliyle birbirini anlayan iki kadının hiç konuşmadan, sadece bakışarak kurdukları bağ, verdikleri sözler, ettikleri yeminler kitabın en çarpıcı sahnesiydi. Yazar, anneliğin, evlat sevgisinin ne büyük fedakarlıklar yaptırabileceğini, insanın içini sızlatarak anlatıyor. Hayatının bir bölümünü, başka bir ülkede göçmen olarak sürdürmüş olan Livaneli , göçe mecbur bırakılanların ne yaşadığını ne hissettiklerini yalın bir dille aktarıyor. Livaneli , kitabın çatısını göç üzerine kursa da farklı konuları da birlikte ele alarak çerçeveyi genişletiyor. Livaneli, “Olaylar karakterleri etkilediği için romana girer” diyor, ülkenin nasıl bir talan altında olduğunu, karakterlerin yaşadıkları coğrafya üzerinden ele alıyor. Mütevazı bir hayat süren ve ekmeğinin derdinde olan yöre halkının dağları, toprakları madenciler ve rant peşinde koşanlar tarafından ele geçirilirken; denizleri, balık çiftlikleri ve istilacı yabancı balık türleri tarafından yok ediliyor. Balıkçı ve Oğlu romanı hem dağını hem denizini kaybetmemek için mücadele eden bir avuç insanın arada sıkışıp kalmışlığını, çaresizliğini anlatılıyor. Herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm Cansız bedeni 2 Eylül 2015’te, kıyıya vurmuştu. Kırmızı tişörtü, mavi şortuyla sanki yeni uykuya dalmış bir bebekti Aylan. Denizi yastık yapmış, beli açık kalmış masumca uyuyordu, üşütmesin diye üstüne ince, yazlık bir pike örtesi geliyordu insanın. Birazdan uyanacak, gülücükler atarak kumlarda koşturacaktı sanki. Oysa ki Aylan’ın bu masumca uyuyan fotoğrafı tüm dünyanın yüzüne tokat gibi çarpmıştı göç gerçeğini… Ülkelerini terk etmek zorunda kalan, küçücük bir umuda sarılıp ölüm yolculuğuna çıkan binlerce can, Ege’nin sularında yitip gidiyordu. Aylan bebekte onlardan biriydi, hatta bu göçün sembolü olmuştu. Zülfü Livaneli’nin Balıkçı ve Oğlu kitabında Aylan, Samir olmuş, bir yunusun vasıtasıyla Balıkçı Mustafa tarafından kurtarılmıştı. Livaneli kendi kurguladığı dünyada öyle olsun istemişti. Ya da okur, yani ben öyle olsun istemiştim. Oğulları Deniz’i denizde kaybeden balıkçı Mustafa ve Mesude’nin hüzünlü, sessiz, sakin hayatları denizden gelen Afgan bebek Samir’le birlikte, duygusal çalkantılarla dolu başka bir yöne kayıyor. Evlat hasretiyle yanan çift, Samir’i kaybetmemek için yasa dışı işlere kalkışıyor. Samir’in annesinin hayatta olduğunu öğrendiklerinde ise girdikleri vicdan muhasebesi; yaşadıkları tüm zorluklara, acılara rağmen hayat yoldaşlığını bırakmayan çiftin kırılma noktası oluyor. Birbirlerinin dilini bilmeyen ama annelik diliyle birbirini anlayan iki kadının hiç konuşmadan, sadece bakışarak kurdukları bağ, verdikleri sözler, ettikleri yeminler kitabın en çarpıcı sahnesiydi. Yazar, anneliğin, evlat sevgisinin ne büyük fedakarlıklar yaptırabileceğini, insanın içini sızlatarak anlatıyor. Hayatının bir bölümünü, başka bir ülkede göçmen olarak sürdürmüş olan Livaneli , göçe mecbur bırakılanların ne yaşadığını ne hissettiklerini yalın bir dille aktarıyor. Livaneli , kitabın çatısını göç üzerine kursa da farklı konuları da birlikte ele alarak çerçeveyi genişletiyor. Livaneli, “Olaylar karakterleri etkilediği için romana girer” diyor, ülkenin nasıl bir talan altında olduğunu, karakterlerin yaşadıkları coğrafya üzerinden ele alıyor. Mütevazı bir hayat süren ve ekmeğinin derdinde olan yöre halkının dağları, toprakları madenciler ve rant peşinde koşanlar tarafından ele geçirilirken; denizleri, balık çiftlikleri ve istilacı yabancı balık türleri tarafından yok ediliyor. Balıkçı ve Oğlu romanı hem dağını hem denizini kaybetmemek için mücadele eden bir avuç insanın arada sıkışıp kalmışlığını, çaresizliğini anlatılıyor. Herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bu kitap bizlere farklı bakış açıları katıyor. Okuyun ve okunmasını sağlayın!..
Balıkçı ve Oğlu
Balıkçı ve OğluZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi · 202126,7bin okunma
··
607 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.