İçki içmemek nedense onda bir güven ve kendine yeterlilik duygusu uyandırıyordu. Kendisini bir sükûnet denizindeymiş gibi hissediyordu ve bu sükûnet yüz ifadesine de yansıyordu; içiyse çelik gibi katıydı, ama bileşimini bilmediği -nefret mi, hınç mı, korku mu, suçluluk duygusu mu, yoksa yalnızca gurur ve hoşnutluk mu?- bu katılık nedense onun hoşuna gidiyordu. Sanki bu katılık ona özgü bir cevher gibiydi. Bir başka soru da bu katılığın onda yeni mi olduğu, yoksa öteden beri içinde var olduğu muydu.