Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mankenlerden Önce Kıyafetler Nasıl Sergileniyordu?
Peki acaba mankenlerden önce kıyafetler nasıl sergileniyordu? İşte bu noktada ilginç mi ilginç bir hikâye bizi bekliyor. 14. yüzyıl itibarıyla, Fransa kraliçesini donatan kostümlerin birebir aynısı, tahta mankenlere giydirilerek İngiltere sarayına gönderilirdi. Boyları 90 santime kadar çıkan, hasır veya ahşaptan yapılma mankenlerin vücutları, oyuncak bebeğinki gibi değil, basbayağı bir kadınınki gibi biçimlendirilirdi. Saç modellerinden giysilerindeki en ufak detaya kadar her şey zamanın modasına uygun şekilde yapılırdı. 18. yüzyılda altın çağını yaşayan moda bebekleri, Almanya, İspanya ve İtalya'ya da yolculuk etti. Örneğin, Rose Bertin'in her hafta Marie Antoinette için diktiği giysiler, bu bebeklere giydirilip, kraliçenin Viyana'daki annesi ve kız kardeşlerine teslim edilirdi. Zaman içinde aristokrat ve burjuva sınıflarına mensup kadınlar da bunlara merak sardılar çünkü dönemin modasını takip etmek ancak bu sayede mümkün oluyordu. Bana göre, tahta mankenlere dair en enteresan özellikse, onların 17. yüzyılla beraber Pandora diye çağırılmaları. Acaba neden Pandora ismi seçilmişti? Öyle ya, bu sıradan bir isim değildi. Yunan mitolojisinde yaratılan ilk kadının adıydı Pandora. Dahası o, Athena ve Aphrodite tarafından giysiler, süsler ve takılarla bezenmiş güzeller güzeli bir kadındı. Arkeolog ve yazar İsmail Gezgin, şöyle tarifler Pandora'yı: Neredeyse tüm dünya inançlarının başlangıcında olduğu gibi Yunanlar da önce erkeklerin yaratıldığına inanmaktaydılar. Havva yaratılana kadar Âdem'in günaha ve kötülüğe bulaşmadığı inancını merkeze koyan semavi dinlere benzer biçimde, Yunanlar da ilk kadın yaratılana kadar dünyada sadece erkeklerin olduğuna ve hiçbir kötü şeyin bulunmadığına inanıyorlardı. Zeus, daha en baştan kadını öteki olarak yaratmıştı. (...) İçinde her türlü musibeti, dünyayı kötüleştirecek ve kirletecek unsuru barındıran bir kutuyla/sandıkla insanın günahkârlığının müsebbibi bu ilk kadındı. Onun kutusundaki tek iyi şey ise insanların düşlerini geleceğe taşıyan umuttu. Güzel, üstüne üstlük bir de süslenmiş kadının ne tür tehlikelere gebe olabileceğini bir düşünün. İşte tahta mankenlere Pandora denilmesini bu yüzden dikkate değer buluyorum. Onlara bu ismin takılması sadece bir rastlantıdan mı ibaret? Yoksa tıpkı tahta mankenler gibi, modellerin ya da süslenen kadınların tehlikeli ve kötü oldukları mi ima edilmeye çalışılmış? Ben ikinci ihtimalin üzerinde duruyorum. Efrat Tseelon, Kadınlık Maskesi: Gündelik Hayatta Kadının Sunumu adlı kitabında, kadınlıkla modanın ilişkisini incelerken, mitolojik ve teolojik anlatılarda kadının nasıl betimlendiğini ele alır. Bunun için 17. yüzyıl Fransa'sından bir örnek verir. Erkek ve kadının modaya yaklaşımlarını karşılaştıran XIII. Louis'nin moda yorumcusu M. De Grenaille, erkeğin modayla ilişkisini tutku ve hoşlanma duygusu diye tanımlarken, kadının modaya düşkünlüğünü ise, saplantı ve idolleştirme olarak adlandırır. "Peki bunun nedeni neydi?" diye sorar Tseelon. "Kadınla moda arasındaki ilişki, İncil'deki İsrail kavmine ve imparatorluk Roma'sına dek uzanmaktadır. Erken Hıristiyan ve Ortaçağ kilise papazlarından etkilenen ahlakbilimciler ve kâhinler, giysilere olan tutkularından dolayı kadınları eleştirmişler ve onlarla alay etmişlerdir. Kadın modayla özdeşleşmiş ve modanın özellikleri onun kişiliğine yüklenmiştir. Moda gibi, kadının da geçici, değişken, yanıltıcı ve savurgan olduğuna inanılmıştır." Modaya ve mankenlikten giysilere modayla ilişkili her şeye karşı tutumların aşk ve nefret arasında gidip gelmesini buna bağlayabiliriz. Kadın, cins olarak küçümsendiğine göre, kadınlıkla bu kadar iç içe geçmiş meselelere burun kıvrılması da son derece olağan. Modellik meslekten sayılmaz. Giysiler desen hiç öyle ahım şahım şeyler değildir.
Sayfa 109-111
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.