Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tüm Alıntılarım
1. Her an büyük bir utanmazlıkla, yalnızca huysuz, hatta öfkeli biri olmadığımı; kimseyi, kuşları bile ürkütemeyeceğimi, bununla ancak kendimi avuttuğumu bilmemdi. Öfkeden ağzımdan köpükler saçıldığı bir anda oyuncak bir bebek ya da bol şekerli bir çay getirin, hemencecik yumuşayıveriyordum. Hatta, sonra kesinlikle, öfkemden dişlerimi gıcırdatarak, utancımdan birkaç ay geceleri uyuyamayacak olsam da o an sevecen davranırdım size. Öyle biriydim işte... (12) 2. Ben yalnızca huysuz olmayı değil, hiçbir şey olmayı da beceremedim. Ne huysuz, ters biri olabildim ne iyi, ne aşağılık, ne dürüst, ne kahraman, ne de bir böcek... Şimdi köşeme çekildim, hiçbir şey olmayı başaramamış yalnızca bir aptal olabilmiş akıllı biri olduğum için öfkeli bir teselli ile kendimi avutuyorum. Evet efendim, on dokuzuncu yüzyılın zeki insanı önce kişiliksiz olmalıdır. (13) 3. Aklı başında bir insan en çok neden söz eder, zevk duyar, biliyor musunuz? Cevap: Kendinden. Bu nedenle şimdi ben de kendimden söz edeceğim. (14) 4. Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. (14) 5. Bilincin değil fazlası, azı bile bir çeşit hastalıktır. (15) 6. Gelgelelim, ne kadar uğraşırsam uğraşayım, asıl suçlunun hep ben olduğum sonucu çıkıyordu ortaya; ayrıca, olayın en utanılacak yanı da suçsuzken her zaman benim suçlu olmamdı. Çünkü, önce, çevremdeki herkesten daha akıllı olduğum için suçluydum. (17) 7. Elbette, delmeye gücüm yoksa, öyle bir duvarı alnımla yıkmaya kalkışmayacağım ama barışmayacağım da onunla, sırf karşımda bir taş duvar olduğu ve onu yıkmaya gücüm yetmediği için de barışmayacağım onunla. (21) 8. İşe girişmek için insanın öncelikle huzurlu olması, içinde herhangi bir kuşkunun bulunmaması gerekir. Peki ama ben nasıl huzura ereceğim? Güvenebileceğim bana destek olacak ilk nedenler nerede? Nerede bulacağım onları? (25) 9. Sakin yaşar, görkemli ölürüm. (28) 10. İnsanların ben bile, yani gerçek çıkarının nerede olduğunun tam anlamıyla bilincindeyken, onları ikinci plana itip başka yollara saptığını, kimsenin zorlaması olmadan, sanki özellikle, bilerek, kendisine gösterilen yola değil, doğrudan doğruya kendi iradesiyle, karanlıklarda arayarak öteki zor, saçma yola girdiğini gösteren binlerce örneği ne yapacaksınız? (29) 11. Eskiden kan dökmede bir adalet arayışı vardı ve insanlar öldürmeleri gerekenleri vicdan rahatlığıyla yok ederlerdi. Günümüzde ise, kan dökmeyi iğrenç kabul etsek de bu iğrençliği eskiden olduğundan daha çok yapıyoruz. Bu ikisinden hangisi daha kötüdür? (32) 12. İnsan her zaman, her yerde, mantığının ve çıkarının ona emrettiği gibi değil, canının istediği gibi hareket etmeyi sever. (34) 13. İnsan için gerekli olan yalnızca özgür, gene de özgür iradesidir. (34) 14. İnsan inadına, bilinçli olarak, kendisi için zararlı, aptalca olanı da isteyebilir, hatta özellikle de en aptalca olanı... (37) 15. Bence insanın en belirgin özelliği şudur: İki ayaklı, nankör varlık... (38) 16. Yeryüzünün tüm nimetlerini serin böyle birinin önüne; mutluluğa batırın onu; kendisine öylesine bir ekonomik rahatlık verin ki, yatıp uyumaktan, börek çörek yemekten, insan soyunun tükenmemesi için çalışmaktan başka yapacak bir şeyi kalmasın...ama gene de bir insandır o, yalnızca nankörlüğünden, bayağılığından bir sürü iğrençlikler yapacaktır... (39) 17. Çünkü insanın yaptığı, insan olduğunu kendine her an kanıtlama çabasından başka bir şey değildir! (40) 18. Düşünen bir varlıktır insan, amacına bilinçli olarak yönelir, yaratıcıdır; yani nereye doğru olursa olsun, kendi yolunu her zaman, sürekli olarak kendi belirler. İşte bunun içindir ki, bazen, belki de ne kadar aptal olursa olsun, genelde irade sahibi olarak gitmesi gereken yoldan sapmak eser aklına. (41) 19. İnsanoğlu yaratmayı ve yol açmayı sever, kuşku edilemez bundan. Peki neden aynı zamanda yıkmayı, kargaşayı da sever? (41) 20. İnsanın tek istediği hedefin kendisi değil, ona varma çabasıdır. (42) 21. Yüzerek okyanusları geçiyor, bu yolda ölümü göze alıyor ama onu gerçekten de bulmaktan inanın, çok korkuyordur. Onu bulunca, arayacağı başka bir şeyin kalmayacağını hissetmektedir çünkü. (42) 22. Amacına doğru yürümeyi sever, ama ona varmayı hiç istemez. (43) 23. Benim kişisel düşünceme gelince, yalnızca mutluluğu, esenliği sevmek çirkindir bile. İyi midir, kötü müdür bilmem, ama bazen bir şeyleri kırıp dökmek de çok hoştur. (43) 24. Yok edin arzularımı, ülkülerimi silip atın, daha iyi bir şey gösterin bana, arkanızdan geleyim... (45) 25. Kaba şeyler çıkıyor ağzınızdan ve ağzınızdan çıkanlardan sürekli korkuyorsunuz, özürler diliyorsunuz. (47) 26. Her insanın hatıraları arasında herkese anlatmadığı, yalnızca dostlarına açtığı şeyler vardır. Ama dostlarına bile açmadığı, yalnızca kendine açtığı şeyler de vardır. Nihayet bazı şeyler de vardır ki, kendine açmaya bile korkar onları. (48) 27. Heine, tam anlamıyla gerçek otobiyografilerin neredeyse imkânsız olduğunu, insanın kendisiyle ilgili kesinlikle yalan yanlış şeyler söyleyeceğini iddia ediyor. (49) 28. Çok eski bir anım bu aralar çok sıkıyor canımı. Birkaç gün önce pek canlı olarak hatırladım onu, o günden beri de unutulamayan hüzünlü bir müzik parçası gibi aklımdan çıkmıyor. Bu arada ondan da kurtulmam gerekiyordu. Yüzlerce böyle hatıram vardır; ama kimi zaman yüzlercesinden biri öne çıkar, boğacak gibi olur beni. Nedense, onu yazıya dökersem yakamı bırakacağını düşünürüm. (50) 29. Sınırsız kibrim ve belki de aşırı titizliğim yüzünden oldukça sık, iğrenmeye varan azgın bir hoşnutsuzlukla bakıyordum kendime, bu nedenle de herkesin bana öyle baktığını sanıyordum. (53) 30. Aklı başında İnsan birtakım rastlantılar sonucu yalnızca günümüzde değil, her zaman ödlek ve köle olmak zorundadır. (55) 31. Ne kimse bana benziyordu ne de ben kimseye. "Ben tek başımayım, onlarsa birlik."... Buradan da anlaşılıyor ki henüz çocuktum. (55) 32. Kâh kimseyle konuşmak istemiyordu canım; kâh öyle aşırıya kaçıyordum ki, yalnızca çok konuşkan bir insan kesilmiyor, herkese dost olmaya bile yelteniyordum. Durup dururken bütün nefretim bir anda kayboluveriyordu. (55) 33. Evdeyken genelde okuyordum. Dışarıdan aldığım duygularla, içimde kaynaşıp duran duygularımı bastırmaya çalışıyordum. Dışarıdan alabildiğim duygular ise yalnızca okumakta vardı. (58) 34. Meyhanede korkak olduğum için değil, sınırsız gururlu olduğum için çekingen davranmıştım. Korkum subayın iriyarılığından da beni fena döveceklerinden, pencereden atacaklarından da değildi. İnanın, bunlara dayanabilirdim, o kadar fiziksel cesaretin vardı ama; o kadar ruhsal cesaretim yoktu. (61) 35. Her şeye alışıyordum; yani, aslında alışmasına alışmıyordum da ona katlanmayı isteyerek kabulleniyordum. (67) 36. Kimi zaman pişmanlık çöküyordu üzerime, kovuyordum bu duyguyu: O zaman daha da çok bulanıyordu midem. Ama yavaş yavaş alışıyordum da bu duyguya. Her şeye alışıyordum; yani, aslında alışmasına alışmıyordum da ona katlanmayı isteyerek kabulleniyordum. (67) 37. Ya Kahraman olacaktım ya da çamur... Ortası yoktu. Bu öldürüyordu beni işte, çünkü çamurun içindeyken, ileride bir kahraman olacağımı düşünerek avutuyordum kendimi. Oysa Kahraman, çamur örtebilirdi. (68) 38. Ne çok aşıklar yaşamıştım! Ama bu aşklar öylesine çoktu ki, daha sonra gerçek bir aşka özlem bile duymadım, benim için böyle bir aşk fazlasıyla gereksiz olurdu. (69) 39. Tutkulu dostluğumla korkuttum onu. Ağlattım, bunalımlar geçirmesine neden oldum. Teslim olmaya hazır saf bir çocuktu. Ama bana bütünüyle bağlanınca (benim istediğim yalnızca onun bana bağlanması, boyun eğmesiymiş gibi) bu kez nefret etmeye başladım ondan. Onu kendimden uzaklaştırdım. (81) 40. İnsanoğlunun gözü yalnızca acılarını görür, mutluluğunu hiç görmez. Ama gerektiği gibi görebilseydi, mutluluktan da payını aldığını görürdü. (112) 41. Tanrısal bir sırdır sevgi ve ne olmuş olursa olsun, yabancı gözlerden sakınılmalıdır. (113) 42. Ey, iyi yürekli insanlar, bırakın çıkayım buradan, yeryüzünde yaşayayım! Yaşadım ama, hayat değildi benimki, boş yere harcadım ömrümü... Bırakın dünyada bir kez daha yaşayayım. (120) 43. O anda ne çok nefret ediyordum ondan ve aynı zamanda ne büyük bir güç çekiyordu beni ona! Bu iki duygu birbirini güçlendirmekteydi. (144) 44. Aşk, sevilen kişinin seven kişiye kendisi üzerinde zorbalık yapma hakkını armağan etmesidir. (145) 45. Hangisi daha iyidir, kolay elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten acılar mı? Evet, hangisi daha iyidir? (149) 46. Kimi zaman neden çabalayıp duruyoruz, neyi yüceltiyoruz, neyi arzuluyoruz? Neyi olduğunu kendimiz de bilmiyoruz... Soylu arzularımızın, yerine getirilirlerse bunun bizi daha kötü duruma düşüreceğini biliyoruz. (150) 47. Ölü doğmuş insanlarız biz ve uzun zamandır canlı babaların çocukları değiliz, giderek daha çok hoşlanıyoruz böyle doğmuş olmaktan. Zevk duyuyoruz bundan. Çok yakın bir gelecekte bir şekilde düşüncelerden doğmanın yolunu bulacağız. (151) 48. Babalar, her zaman annelerden çok sever kızlarını. (111) 49. Sevgisinden yakınlarına bilerek acı çektiren insanların olduğunu biliyor muydun? (173)
·
237 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.