Bilinen Tüm Zamanlar’ı içindeki üçlemelere ithafen Arap alfabesindeki harflerin başta, ortada, sonda farklı olmasına benzettim. İlk hikayeler üçleme niteliğinde. Karakterlerin yaşamın başında, ortasında ve sonundaki hayatları anlatılmış. “Bilinen Tüm Zamanlar” ismine yakışır bir tavır olmuş. Zamanın kısalığını fütursuzca yüzümüze vuran bir bütünlüğü var bu üçlemelerin. Nasıl da hemen bitiyor hayat, diye düşünmeden edemiyor insan. Kolay, anlaşılır bir dili var.
Kara Ulak Ensar sert bir hikâye olmuş. Hayatın rezil tafarları mide bulandıracak kadar iyi gösterilmiş.
Yumurtacı Ragıp’ın hikayesini ve Cennet’te Dokuz Gün’ü karakterlerin derinliği açısından daha samimi buldum. Bu hikâyelerin karakterleri daha içsel. “Çok” kelimesini vurgulamak için “çoooook” diye yazılmasını da hiç edebî bulmadığımı eklemek isterim.