Gönderi

Reşid Rıza hayatının ilk döneminde "geleneksel" olarak nitelenmesi mümkün olan bir tarzda ilmî yaşantısını sürdürürken, daha sonraları başta İslâmî ilimler olmak üzere bir dizi konuda neredeyse geleneksel olan her şeye ciddi itirazlar getiren birisi olmuştur. Bu çerçevede klasik usûl-i fıkhı büyük oranda reddedip ahkâm tasnifini dinî-dünyevî ayrımına indirgeyen bir fıkıh anlayışını yerleştirmeye çalışarak seküler yasamanın önünün açılmasında dahi rol oynamıştır. Klasik fıkıh usulünün temel kavramlarıyla birlikte klasik dünyanın esaslı metinlerini de terk ederek bunların yerine hâkim ilmî çizginin kısmen dışında kalan bazı kişi ve kitapları kendi eğilimleri doğrultusunda ve biraz da çarpıtmak suretiyle gündeme taşıyarak günümüze kadar etkileri süren kaynak tasavvurunun yerleşmesine ön ayak olmuştur. Ayrıca demokrasi ve parlamenter sistem başta olmak üzere modern Batılı kavram ve kurumları gelenek içerisinde kazandıkları anlamları boşaltarak yeni bir içerikle takdim ettiği icma, ulü’l-emr, meşveret gibi kavramlarla meşrulaştırmaya çaba göstermiş, bunu yaparken hareket noktasını yerleşik fıkıh algısından değil de, sosyoloji başta olmak üzere Batılı bilimlerden alan bir “alim” kişiliğine bürünmüştür.
·
15 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.