Gönderi

Dipnotu ayrı güzel olan o sayfa…
Ölüm vardı elbette ve din, insanoğlunun kendini bizzat kendi gözünde mükemmelleştirmek, varlığını ulvi nedenlere bağlamak için düzenlediği bir halüsinasyon değil de katıksız bir gerçekse, ölümden sonraki varoluş da yine dinin buyruklarına göre bitimsiz bir süreklilik halini alıyordu: öyleyse ölüm, sonsuzluğun insan üzerindeki lanetiydi. Şayet ölümsüzlük bir ütopya yerine yadsınamaz bir realite olsaydı o zaman da insanın bu dünyadaki varoluşu, çırpınışları, acıları son bulmayacaktı; bu kez de insanoğlu düş kırıklığıyla  o yüklü sonsuz bir devinimde sıkışıp kalacaktı: öyleyse ikisinin arasında hiçbir fark yoktu ve günün birinde, filmlerini ağzımız açık izlediğimiz jilet parlaklığındaki jönlerin, iç bağı kurduğumuz dizi karakterlerinin, saygın bilim adamlarının, olimpiyat şampiyonu sporcuların, fotoğraf çekilirken başını kaldırmaya bile çekinen utangaç köylü kadınların ya da yakınlık duyduğumuz herhangi birinin ölüm haberini duyduğumuz da, oturma odamızda ailemizden birinin tavandaki lambaya asılmış mosmor bedeniyle ya da terk edilmiş bir yıkıntıda hiç tanımadığınız birine ait kokmuş bir cesetle karşılaştığımızda belki de hıçkırıklara boğulmamalı, aksine onun adına ölebildiği için sevinmeliydik.
Sayfa 103Kitabı okudu
·
49 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.